Friday, November 13, 2009

if I was...



A snowflake
let me down from grey clouds
without open my parachute
and
without thinking:
shall I open my eyes or my parachute?
You have no idea about me
me, neither
as walking on the way
I flop on your hands
I would melting like I do now
for sure
again..
You have no idea about me
Me? neither…

If I was a pen was maden by lead
I m saying to you lead!
or, or maybe
fo suffer, to die, to coal; I have no idea..
maybe!
Apparent for everything, and knows what they are..
lead and furthermore pen.
may be!
I would like to write your name..
I shall call your name on my mirror.
until to spend the last bullet on my mind..
anyhow
If a bullet would be a pen
It would hurt as much as you can…


If I was a beetle;
sink at the kitchen is my liar; the place that I deserve…
Smash me!
Kill me baby!
Show to the earth how a baby can kill somebody who is like me!
Cut my head with a dirty sleeper.
Do, it!
I don’t care about it now:
To die..
Cause… just a moment ago… I was on a spoon which touched your lips…
cause I`m high..

yazan : eksik günlük

Wednesday, November 11, 2009

Sunday, November 8, 2009

bengü


dün gece beraber gezdiğimiz sokaklar tarla,
seni öptüğüm apartman altı mayın,
ağzımın içinde nefesin şarapnel parçaları…
uyuyamıyorum;
bitmediği için
içimdeki hasar tespit çalışmaları…

gün olur


öyle bir susacağım ki anlayacaksın gittiğimi.
ancak sonra
belki
gün olur;
belki
gazetenin birinin üç satır köşesinde görürsün
kaybettim
hükümsüzdür
kimliğimi…

Sunday, November 1, 2009

Daim Yusuf Orti "Ağıt" / Ayşenur Kolivar

Üstümüze düşmeyen bomba ancak kelimelerimizi acıtır.

Saturday, October 17, 2009

Cunda Adası


Gerçek adı cunda olan daha sonra adı istiklal mahkemelerinin kurucusu ali çetinkaya'nın şeysiyle alibey adası olarak değiştirilen güzel yer. Götünüze göz diken delisiyle eğlenir; eğleneceği diğerlerine doymuş sakinleri. Yanından geçerken eline tokaladığınız bir sigarayla kurtulabilirsiniz sakin ve güleç yüzlü bu delinin elinden ve gözünden…

Herkes içer. İstisnasız herkes. Balıkesir’in, -Sivas’ın Efes Pilsen’den ödül almış bir köyü gibidir-. Hiç tanımam giderim kayıkta ağ çözen balıkçısına sorarım. 'abi burada içmeyen adam var mı?' kısa ve net gelir cevap elindeki ağa dolanmadan: burda kediler bile içer.

Her şey için zaman vardır adımlarını küçük atan insanların yaşadığı bu güzel yerde. Hiçbir yere yetişmek, hiçbir şey için acele etmek gerekmez… Zamanın nerde olduğunu bile meydandaki- gölgene arkandan vurup yere düşüren güneş saatine bakarak anlarsın… Öyle çoktur ki zamanın ve öyle huzur verir ki bu çapkın denizin elini dalga dalga durmadan ve utanmadan karanın pantolonuna attığı bu ada insana, bunun için bile; saate bakmak için bile zaman harcarsın…

Ve orada sadece, pahalı saat takanların ve onlara garip garip bakanların zamanları aynı kıymettedir; gölgen küçüldükçe anlarsın..

Yanında devren, elinde fincan, önündeki balıklara ömrü boyunca onlar gibi kokacağına yemin etmiş adamlar, ve aklından bunları geçiren neo-romantik bir salak… Dünyayı yere sermiş bir gazetenin üstündeki balıkları yiyen şişman kedinin huzurunu özlersin…

Kafanı kaldırıp bir yudum daha çekersin –orda da çıkarın vardır- ağzındaki şarap kokusunu alır seni bir beş gün daha oda hapsinden kurtarır diye belki dışı taş içi fal dolu kahveden bir yudum daha ya da gidip bir boş iskele kenarında yolda gelmeden yapıştırdığın baba cigaradan derin bir nefes daha; salmak için dumanını o günkü hariç 135 gece daha yatacağın ilçe jandarma karakolunun yel yoluna… Güneş tependen bakar… Elindeki sargıya özenmiş gibi çarşaf düzüdür su; kadın gibi gelir sallantısı; dalayım, serinleyeyim, alsın tüm pisliğimi, derdimi kederimi, unutayım da- her şeyimi içine gireyim istersin.. Tertibin dürter “hadi mayıştın lan yine kalk da gezelim” diye; oysa sen tek giderini hocaya yapmışsındır; kalmak istersin…

Rehberliktir mesleği devrenin -ve senin yapmayı en çok sevdiğin iştir- o anlatır, sen dinlersin… Bir şarap evi bulursun yine kendine, az gelmiştir çarpsın diye ters yaptığın güneşin tokadı. Sigara da zaten sorma dayı- anca işte- içilir… Ama bu sefer içmezsin.. Yemeğini yer. Şarap evinin güzel garsonuyla kesişirsin.. Güzeldir... Güzel kadınlara bakmayı ve onların sana bakışından haz almayı seversin; çıkarken güvenirsin evin duvarlarındaki, dişlerindeki kızın ve güzel köpeğin içerde dolanan tüylerindeki beyaza; isteyip numarasını alırsın kızın; köpeğin ensesinden küçük bir makas, az piksel cep telefonuyla açlığın sindiği duvarlardan küçük bir anı…

winning bilmez devren ps kafeye değil de kitapçıya gidersin; iyikene (kötü kene) bilmez dersin; özlemişsindir arkadaşlarını biraz da onları izlersin… Ama dokunmadan çünkü iyi bilirsin dokunursan parasını ödeyeceğini… Paran azdır... Ödemezsin… Duvarlarında yunanca mühürler bulunan evlere baka baka seni 135. günün sonunda ilk kez çıktığın çarşı izninden alıp 135 kişiyle beraber yattığın koğuşuna götürecek minibüs durağına doğru ince ince yollanırsın…

(lan inşallah yine girişte o dalga metreye üfletmezler de alkol çıkmaz…)

sorular-1


+başlangıcı olan her şeyin mevcut örneklerle sonunun da olacağını biliyor muyuz?

-evet

+daha önce başlangıcı olmayan bir şeyle karşılaştık mı?

-hayır

+o halde başlangıcı olmayan bir şeyin sonunda olmayacağını nerden biliyoruz?

-bilmiyorum…

Monday, October 5, 2009

Yaşar Bülbül - Bir Eski Hoca


daha girdiği ikinci derse, sınıfta ne kadar adam/hanım varsa ismini ezberlemiş olarak gelmesi ve bu bilgiyi -küçük bir hata payı ile- test etmesi ile ünlü üniversite hocası.

ayrıca başlangıçta diğer hocalardan farklı "aha! lan bak bize de denk geldi görüyon mu! sıkıldığımızda dertlerimize çare olacak. yalnızca bir hoca değil aynı zamanda bir arkadaş olarak da güvenebileceğimiz bir isim" resmi çizmesi, ancak zamanla böyle olmasını hiç istemediği bu intibayı sikip atma hususunda hiç bir becerisini saklama hevesinin olmadığının anlaşılması,

4 yıl boyunca girmek zorunda olduğum ama bir kelimesini bile dinlemediğim tüm derslerinde onu gözümün önünden bir saniye bile olsun kaybetmemem gereken bir suçlu gibi izlemem ama herkesi kanırttığı bu dört sene boyunca bana ilk dersteki "isminiz?" dışında bir tek soru bile sormaması? ama derslerine girme mecburiyetimin kalkacağı bu dört yılın sonunda durumdan sıkılan ben'in yanımda oturan arkadaşıma sorduğu soruya "bana sorduğunuzu zannettimiştim" kanalından atlamam ve "sorum sana değil serdar!" cevabıyla içinde dört yıl önce öğrendiği adımı da kullanarak beni geldiğim yere geri mıhlaması,

kızın birinin ağlayarak dersten çıkmasına sebep oluşu,

değil çok zeki- ve hiç kimseden korkmayan yapısıyla kampüsün içinde bir yarı-tanrı gibi dolanışı; trende kendisine yer verildiğinde oraya oturup oturmama konusunda kendisine gelecek bir zarar olup olmayacağını düşünüp -ki korku önce gözde görünür- ciddi ciddi tereddüte düşen adam olarak akıllarda ayrıca yer etmesi...

ve..

zamanında semt olarak yakınlarımızda oturduğundan ve bana değilse bile arkadaşlarıma çok çektirdiğinden, mahallemizin aynı zamanda da yakın arkadaşlarım olan ve o an itibariyle her türlü uyuşturucu ve keyif verici sentetikleri (bkz: dalga) (bkz: bali) (bkz: tiner) büyük bir özenle tüketen ve neredeyse çocukluğumdan beri tanıdığım serserileriyle -benim okuduğum kadar onlar ceza yatmıştır- elimde biram oturup muhabbet ettiğim bir gece bu zatı muhterem yüzleri karanlıkta kalan bizlerden doğal olarak tırstığı için az önümüzden hızlı adımlarla geçtikten sonra, elemanlara bu herifin kim olduğunu, bizi okulda nasıl öttürdüğünü ve bize nasıl çektirdiğini söylememle birlikte ortamda bulunan ama o günün öncesinde tanımadığım ve kafası iyi olduğu ve muhabbetimi sevdiği için sürekli "ben seni çok sevdim be aaabiii" şeklinde takılan gençten bi elemanın tiner bezini aceleyle cebine tıkıştırıp, sırtından bir pala çıkarması -yeminlen palaydı daha sonra inceledim.. ve adı geçen zatı muhtereme elindeki palayı sallayıp koşarak saldırma girşiminde bulunması,

suça 10 metre kala palayı sallayan eli yakalamam. hırstan, bayat ex'ten, alkolden, cigaradan ve amfetaminden gözü dönmüş elmanın elindeki kılıcı nerdeyse bana vuracak olması. o ana kadar az yukarısındaki duvarın dibinde çömen guruba karışmaya ve bulaşmaya götü yemeyen sitenin güvenliklerinin hemen akabinde cengaverleşerek celallenmeleri. geride kalan grubun tamamının "hoop!" şeklinde ayağa kalkmaları... yüzüme aşina oldukları beni görmeleri. kulubelerine geri dönmeleri. az önce ense kökünden alacağı darbeyle öleceğinden habersiz zatı muhteremin adımlarını koşmaya yakın tutup arkasına hiç bakmadan yokuştan aşağıya inerek gölgelere eklenmesi...

pala'lı kardeşin koluna girmem, onu "bunu başka bir zaman söz beraber yapacağız" konusunda telkin ederek beşer bira daha alıp köşemize geri döneceğimiz yokuştan tekel'e doğru yavaşça inmemiz...

bir öğrencisi tarafından böyle hatırlanır...

yazan: S.O

fotograf: Google

Friday, September 25, 2009

UNUTMALIK


Beyaz tozlar sokup aklima koparacagim seni etimden
İzin kalmayacak
Degerin kadar bir bankonot burulecek masaya ve burna yakin
Kazirken seni ordan
İzin almayacak..

fotograf: S.O

yazan: S.O

Wednesday, September 23, 2009

Siz KÜRTler!



birazdan aşağıda okuyacaklarınız bir tarihte bir websitesinde rast gelinmis bir yazıya cevap olarak yazılmıstır. bu cevaptan sonra web sitesinin duyarli sahibi de yapılması gerekeni yapmış ve yayınladığı yazıyı kaldırmıştır. ancak yazıya konu olan ibneyiz biz web sitesine de yaptıkları işle bir toplumu yekunuyle zan altında bıraktıkları aynen aşağıdaki yazı gibi "hoş bir dil" ile anlatılmış, ancak nedense kurtlere sikip sokanların yorumlarını sergileme hassasiyeti benim içinde hiç `amcık, sik, sikerim, sikiyorum, siktim, ve göt` kelimeleri geçmemesine rağmen uygun görülmemiştir. elbette bu site sahabının bileceği iştir herkes in ibneliği kendine...



Bu mesajı yayınlarsın yayınlamazsın senin bileceğin is, site senin değnek senin; yani mizah iyi hoştu da çok fena gote gelmişsin kusura kalma.

Sebep:

Linkini verdiğin, ibneyiz.biz sitesi.

Bir kere kafadan ibneyiz.biz eşcinsellere ve eşcinselliğe hakaret. Ben değilim. Hem hakaret hem de eşcinsel değilim. Ama ben öyle değilim diye ötekine, eşcinsel değilim diye onların, kafaları kocaman ama kafasız adamların kafasına göre, ya da herhangi bir sebeple onları aşağılanmasından rahatsız olmayacağım anlamına gelmiyor. Ayıp diyebilirim rahatlıkla buna burada. Yarak kadar adamlarsınız, hala karşıt seks üzerinden hakaret üretiyorsunuz da diyebilirim ve buna birçok yerde hakli tepki gözüyle bakılabilir. Senin siten de bunlardan biri ise bu yazıyı okuyama fırsatı bulanlar da bunu görecektir.
Sayarak konuşmak pistir ama neylersin iki tane göz ardı edilemeyecek çok sikik mevzu var yonlerdirdigin sitede ve yönlendirme de.

İki başka yerde olması da muhtemel aklımdaki merak: girilmesi görülmesi ve okunulması (muhtemelen) için yonlerdigin ibneyiz.biz sitesine adamakıllı baktın mı? Yoksa apo`nun maymuna cevirildigi resimlere bakıp, `ok. İyi site bu yapıştırayım` mi dedin. Ha ilkini yaptım dersen yalancısın. İkincisini yaptım dersen kafan kadar bossun.

Niye mi yalancısın: çünkü o siteye adam akilli bakan biri, çıkıp da bloğuna kurt kardeşlerimiz, ibne olmayan kurt kardeşlerimiz, falan diye gevelemez. Zaten ibne olmaya kurt kardeşlerimiz lafı başlı basına bir hakarettir ya neyse. Çok duyduk vesselam. İçinde bok olanın başkasında bok arayacağı faslını da.
Adi gecen ibneyiz.biz sitesinde ibne olmayan(ibneyi burada bir hakaret unsuru olarak kullanmışlar) Kürtler için de, benim, senin için kullanırsam senin de bana çok kızacağın tabirler kullanılmış. Mesela istilacı, zorba, uyuşturucu satıcısı, travesti (bu da hakaret), skeyim soyunu sopunu, kurt terörü.. Daha saymaya lüzum yok sanırım. Ben sana bunları söylemiş olsam alınırdın herhalde en iyi ihtimalle. Ha yok ben alınmam hocu, sen say diyorsan, zaten yazacak daha fazla bir şey yok. Ama yok bak ben bu kısmı atlamışım, bu siteye bağlantı için adres gösterirken bunlara dikkat etmemişim diyorsan, bastacisin. Yapacağın iste -evet bu böyle olmalı- ibneyiz.biz sitesine gururlanarak yaptığın yönlendirici baslığı kaldırmak ve hiç giydirmesiz kuşandırmasız bir özür yazısı yazmaktır. Sonra da onu herkesin rahatlıkla okuyabileceği bir yere asarsın.

İşim ne seni yargılamak ne de pilav üstü kuru politika yapmak. Sikmişim seçileni de seçeni de. Sadece, ben açıklıyorum ama sen zaten anlamışsındır, beni güldürecek kadar akilli birine şunları söylemenin, su lüzumsuz satırları nakşetmenin ne kadar gereksiz olduğunu aşikâr olsa da -ki bu mesajın yayınlanmasına müsaade edersen- birileri daha okur belki- skimi okur 800 skilyon tane site var gelip bu yorumumu okuyacak isi gücü yok!?-

Su lüzumsuz satırları yazayım da ben kaçayım: biz Kürtler (aa bu da kurtmuss!) biz değiliz, ben kurdum, o kurt, sen değilsin. Biz yok! Birçok meyve sepette bazısı güneşte fazla kalmış, teni esmer ama tadı seker, bazısı benim gibi yaptığı harf sarfiyatıyla küresel ısınmaya meyilli. Ve bu meyillinin su site sahibinden tek ricası bir ırkı temel alıp, bunlar tu kakadır, muhabbetlerini artik sofralarınıza meze edilmemesi, edilmesine her ne şekilde olursa olsun benim de özlem duyduğum –adamım lan ben- sıfatına daha da yaklaşabilmek için vesile olunmamasıdır. İnan ki bu hakaret ettiğiniz insanlar da dakikada 100`e yakin ve oldukça analı bacilli ve kanlı küfür edebiliyor istediklerinde hem de bir kaç dilde. Ama sonuç: sen onun anasını o senin bacını sikti... E? sonra, rahatladınız mı? rahatladın mi? bakmakla, demekle adam ölseydi sokaklar ceset dolardı. İsim akil vermek değil, az olsa kendime saklardım. Temennim, -hata olduğu çok acık bu seslenişin sitende daha fazla KB kaplamasına müsaade etmezsin. Ha, site benim istediğimi istediğim gibi ederim arkadaşım sen isine bak sağdan devam et, diyorsan da. Hadi bana eyvallah..
Beyinsizlestirilmis bir gençliğin ne kadar tehlikeli olabileceği bazen insanin korkularının ötesine geçebiliyor. İçinizden biri çıkıp da desin ki, `Yahu arkadaş, ben kendime Türk diyorum ve ortaokul tarih derslerinin anlatmadığı bunların dışında dışında Atatürk`un bütün hayatini verdiği Türkiye Cumhuriyetini nasıl kurduğuna dair devlet destekli ve tasdikli, yani güvenilirliğinden şüphe edilmeyecek `Nutuk` un tam metnini-ciltlerini alıp okudum ve yine de Kürtlerin bu ülkenin kurulmasında hiç bir faydalarının olmadığını ve hala onların bu ülkeden sürülmeleri gerektiğini düşünüyorum desin. Ben de o toprakları bu dünya üzerinde hala ısrarla nefes alıp veren birçok andavaldan çok daha fazla seven, gurbette memleket dendi mi gözüne kan oturan bir Kurt olarak eyvallah diyeyim. Bir Allahın kulu yok mudur yahu, -bu bir sesleniş- beynini fikirlerini `ananızı bacınızı skiyim` den öteye goturecek ve Atatürk`un Nutuk`ta tüm Osmanlı toprakları içinde `özerklik istemeyen tek millet` olarak Türklerin yanında yer alan Kürtlere ne kadar bol bir muhabbet ile, saygı, sevgi ve diplomatik etik ile teşekkür ettiğini bilen biri yok mudur? Yok, mu aranızda böyle biri lan andavallar?


Televizyonla, renkli gazeteler ve spor programlarıyla beyinleri çürütülmemiş, hayatları boyunca –ne hakkında olursa olsun- eline en azından bir kaç kitap almış, sigara ve futbol ve alkolden başkada dostları olan, insanlara –buraya dikkat- insanlara bir şeyler anlatmak onları doğru bildiğin yola ikna etmek için küfrederek, bunu hiç skine bile takmayacak insanlara küfrederek içindeki kini nefreti boşaltmaya çabalamanın ne kadar gereksiz olduğunun farkında olan, düşünerek, fikir yürüterek, sadece gördükleriyle ya da sadece duyduklarıyla yargılamayan, en nihayetinde -milleti millet yapan dilidir- dünyanın en güzel dillerinden biri olan Türkçeyi ilkokul çocukları gibi değil de adam gibi kullanan bir Allahın kulu yok mudur? Çıksın da ben utanayım. Ata da bıraktıklarından hiç şüphe duymadığı emaneti ne halde bilsin..

resım kaynak: http://icmihrak.blogspot.com/

Yazan: S.O

Monday, September 21, 2009

The Video Geller Does Not Want YOU to see.

Vidyo`nun 1:20 saniyesine dikkat diyorum, lan Sinan sen de yedin ya bizi Uri ucuyor kaciyor diye, Cetin missin..

Please pay attention on 1:20 sec of the video, Mr. Uri stick the magnet on his thumb by the magic. hahaha...

Thursday, September 17, 2009

Kimlikleri gorebilir miyiz beyler!


Kimlikleri gorebilir miyiz beyler: kısmet bu ki bugün ben de o otobüslerden birinin içindeydim. ama gel gör ki kimliğim her zamanki gibi yanımda yok idi -durumu analiz et skati -sktir lan... şaka lan şaka edeyim: öyle anarşik ki kimlik bile taşımıyor; (hayran kalan dış ses)uuuuuu!! ya da "arçibıld kimliğim hangi dieselimde bulamıyorum!" cevap veriyorlar: akbili var..

kollu kuvvet herkesi geçti.. saçları jöleli ve makinalı bir tüfekle otobüse binilmeyeceği öğretilmemiş kendinden büyük mantolu şef, "gayet hayvancıl suratım"a dönüp "kimlik" dedi oysa ben kimlik değildim "yok!" dedim, hayvanlığımı beğenmiş olacak ki "alın bunu!" dedi, tece kimlik noomu biliyorum" dedim, alındı, söyle dedi, hayvanlığıma bakmadan elindeki teknolojik ispiyoncunun üstündeki rakamlara ben ne dediysem onu bastı "5335..." istediği olmadı, yanlışlıkla makinalı tüfeğinin namlusunu bana çevirdi, telefonu kulağına götürüp "merkezi" aradı, merkes benim hayvanlığımın kayıtlarda henüz yer almadığını söyledi, alındı, "kimliksiz gezme dedi, cevap vermedim alındı, alışkanlıktan olsa gerek düğmeye bastıktan sonra kaptana kapıyı açması için bağırdı, kapı açıldı, indi, otobüsün motoru gürledi, belki yanından geçerken sinirli sinirli bakışırız diye kapıya yaklaşıp camdan onu kolladım, oysa o hiç oralı değildi, MP-5'ini kendisine bol gelen montuna çapraz asıp arkadaşından bi sigara aldı, alındım..

fotograf kaynak: www.google.com

yazar: S.O

Wednesday, September 16, 2009

17. YÜZYIL AŞK HAYATI

BÜYÜTMEK İÇİN RESMİN ÜSTÜNE BASIN

Sunday, September 6, 2009

Smoke



I puffied…
Closed,
my eyes which I decorated with bloody vessels..
and imagine,
the place,
where is my blood buried my memories..

Friday, September 4, 2009

BANA LAF AT!


Görüyorum ki sahip olduğu özerkliği korumak isteyen nesil bunun böyle olmaması gerektiğini düşünen insanlar tarafından en masumundan cehalet diye etiketleniyor. Neyden mi bahsediyorum? İlk duyulduğunda çok basit gibi görülebilecek ama şehrin büyüklüğü ya da küçüklüğünün önemsizleştiği, karanlığın gündüzü indiği toprağın rakımına bakmadan defterlerden sildiği her yerde karşılaşılabilecek bir olay olan `laf atılması`. Size ya da yanınızdakine. Her ne sebeple olursa olsun etrafınızda gözleriyle sizi açısından çıkana kadar hapseden insanların fırsat bulduklarında akıllarından geçenleri dile getirmeleri. En kısa haliyle isin özü bu. Peki, bu satırları yazmak için zaman bulmuş bu cahilin bu konu hakkındaki çok önemsiz olduğu aşikar kendi fikri nedir ve ne yapar? ya da yapmıştır?...

Böyle bir durumla karşılaşıldığında laf atanları çıktıkları deliğe ayaklarından geri sokana kadar dövmek isteyen ve bunun için gerekli girişimde bulunan erkekler, hödük, hanzo, değersiz, gereksiz güç gösterisi yapma gereği duyan küçük sikli salaklar, laf atanlardan bir farkı olmayan basit birer çoklu organizma, dizo, vesaire diye taçlandırılabiliyor, benim de `hakkımızda` böyle düşünen gençler ve kendini tukemis hissedenlere sormak istediğim bir şey var.(acaba nedir?)

Sokağın ortasında ya da kıyı köşe kenarında, gece ya da gündüz, alenen ya da dolaylı yanındaki kız, kari, sevgili, es, anne, kardeş yani çükü olmayan kişinin cinsel hayatına is olunduğunda nasıl oluyor ya, hadi yürü gidelim, aman bosver sen onları, terbiyesizler, deyip içindeki hayvan susturulmadan öylece yürüyüp gidilebiliyor?

Yahu bu serserilerin niyeti ne olursa olsun arkadaşım, dalımı kiranın ağacını kökünden sökmeyinceye kadar bazısına uyku yok iste. Neden bunu cehaletin kor gözü diye çağırıyorsunuz ki? Senin ruh halin bu konuda sessiz kalıp ölmemeyi, yaralanmamayı, o sokağa girdiğin gibi çıkmayı gerektiriyor olabilir. ama adini yine ne koyarsan koy sen de bilmelisin ki manyaklik da mertebeyle. Yani senin yanındaki her kim olursa olsun. Ona yavsayan bir labunyaya, pis, allah belanı versin senin anan bacın yok mu? Kaka çocuk, cipsi-kola kilit` diyip yola devam etmek yukarıdaki kelime sarfiyatı sahibi benim gibi bazısında geçer akçe değil. o laf atan kamillere de aslında bu mertebenin ne kadar aşağısında oldukları bir jedi tarafından en az bir kere gösterilmeli. Ha sen bunları sabaha kadar döv herhangi bir şey değişir mi? Değişmesin. Dert değil ki. Zati ben dünyayı değiştirip daha güzel bir yer yapmak istemiyorum, sadece benim gibi kulağına böyle bir şey çarptığında onu oradan almazsa uyuyamayacak olan bir bünyeyi o gotverenlere temiz bir sopa çekerek rahatlatma hevesindeyim. Kustukları o kelimeleri kana bulayıp yutturmazsam onlara, yaptığım her is bana batar. Skmisim kız arkadaşı(yani bu bir itiraf değil elbette) bencilliğim saha kalkıyor ki gidip kızdan tozdan habersiz kesiyorum bileti. Kabadayılık, cengaverlik değil. serserilik hiç değil yaptığım ki onlarınki serserilik. ben sadece iyi orta gol getirir onu gösteriyorum `ağır` çekimde.

Yanında ne gibi bir enstrüman taşıdığı da önemli değil. Alır onu gotune sokarım. Ha demir dir ayrı, kursundan hızlı koşamıyorsan belaya da bulaşamayacaksın. Nasıl ayırt edilir? Edilemez..


Adama sorarlar sen her `hişt` diyene bakıyor musun diye. İste o an duruma göre değişir. Yoksa bir omur(belki de) koyun koyuna yatacağın hatuna, sikli tasakli laf atanlara cevap vermeden yürümek adamın içine evlat acısı gibi oturur. Çok senedir o memleketin sokaklarında geziniyorum. Mr spak değilim ben, yaptığım her şeyin mantıklı olması sağlam düşünce temellerine oturması gerekmiyor. Tinerciyse, hapçıysa ne olmuş? Bu her boku yedikleri halde onlardan korkmamız gerektiği manasına mi geliyor? Her laf attıkları sessiz kalıp önlerinden geçip gidecek değil ya, gün gelir adamın biri çıkar onları tas edip dumanını da içine çeker maazallah.

Ayrıca o hıyarın(laf atan) amacı olay falan çıkartmak değil. Ben yatkınım azcık o hıyar olayım. Yanımda benim gibi ipsiz sapsız iki tane de lale. Elimizde cigara, hapları da yutmuşuz, kafamız mis, asosyal olduğumuz için manitacılık da yapamıyoruz. Düşen motoru da gecesine skip gönderiyoruz. Tam bu bitik ruh hali içindeyken önümüzden güzel giyimli yakışıklı bir çocuk ve bebek gibi bir hatun el ele kol kola muhabbet edip gülüşerek geçiyor. Aldığı amfetaminden manyamis grubun eziği grubun doğal liderine kas gözle gecen cifti gösteriyor. Bu sahneye olan kıskançlığını nasıl bertaraf edeceğini bilemeyen uflenti laf atma vasıtası ilen kıza dolayısıyla elemana yazılıyor. Ben onun içtiği birayı alır gotune sokar ağlayana kadar da tutar skerim arkadaş.

Ne korkaklık ne aptallık.

Belki de bu tavır yetişme ve kendini yetiştirme meselesi, bazısı misketle büyüdü bazısı disket ile. Her ne kadar bunu böyle yapanlara `okkuz` etiketi seri olarak yapıştırılsa da böyle bir durumla karsılaşırsam sergileyeceğim cehaletimle gurur duyuyorum.


fotograf kaynak: http://stratys.deviantart.com/art/outcast-9885983

yazan: S.O

Tuesday, August 25, 2009

Neil deGrasse Tyson - Stupid Design

ÖLÜMDEN SONRA NE OLACAK?



@ahmet 27 yukarıda bazı sorularını gördüm. Tartışma sırasında diğer okuyucular gözden kaçırmış ya da başka konulara eğilmiş olacaklarından fark edememişler diye düşünüp bilgisizliğimin de göz önünde bulundurulmasını isteyerek cevaplamaya çalışacağım.

Öncelikle ben ateist değilim. Yani bir tanrı var benim için ama bu bilinen genel anlamında yeri göğü tası toprağı yaratan ve hükmeden kurumun sahibi, iyiliğin ve kötülüğün efendisi değil. Yani muhtemeldir ki başla düğmesine `bir şekilde` basmış ve uzaklaşmıştır. Ya da belki hala geniş koltuğunda oturuyordur. E zaten bilinçli olarak yarattığını varsaydığım bu dünyadaki bunca zumlu ve adaletsizliği görüp de bir şey yapmıyorsa zalim, yapamıyorsa acizdir. Bu özelliklere sahip olmak bana çekici gelmediğinden bir tanrıya inanıp inanmamam mevzusu o kadar da önemli değil zaten. Konumuz başka. Demişsin ki, `Başka biç yerde de yazdım ama burada da belirtmek istiyorum. Hep dinleri sorguluyoruz. Biraz da ateizmi sorgulasak? Masala ölünce ne olacağız. Yok olup gidecekmişiz. Madem yok olacağız neden çalışıyoruz neden çocuk yetiştiriyoruz neden kariyer yapma ihtiyacı duyuyoruz. Neden ülken için çalışıyor ve savaşıyorsun, neden bilgisayarın başına geçip benim cahil olduğumu söyleme ihtiyacı duyuyorsun. Bu nedenlerin cevapları ateizm de var mı?`
Aslına bakarsan anlamaya çalışan herkes için sorduğun soruların cevabI çok da uzak değil. Ölünce ne olacağız sorusu ise içinde daha çok; ` simdi ben öleceğim ve yok mu olacağım` korkusu saklıyor gibi? Bu sav yani bizi bekleyen sut ırmaklı nehirler ya da kazanların kaynadığı bir cehennemin olmayışı eğer gerçekliği –eğer öyle ise- kabullenilemez ve bunun böyle olmadığını, bizi bekleyen son bir sonun olduğunu söyleyen dinler hakli olmalı bu balgamda. Ve din, bir konuda haklıysa -ki onlar kabul edenler için birer anlamlar bütünüdür- diğer bütün varsayımlarında kesinlikle haklı olmalıdır. Neticede yargıları silsile halinde kesintisiz doğru halinde ilerler. Senin bildiğini sana tekrar etmiş gibi olduysam görmezden gel.
Sorunun cevabi: daha önce ölen biriyle konuşma fırsatım olmadı. Ama ölmüş birçok canlıya ölürken şahit oldum. Oluyorlar, ölüyorsun ve birilerinin bir şeylerin ölümüyle sürekliliğini sağlayan küçük anlamda dünyaya daha büyük çapta galaksinin ya da adi her ne ise- sürekliliğini devamını sağlıyorsun. Kabullenilemeyecek kadar çok büyük bir acı, değil mi? Öl, sonra biri gelsin üstüne işesin! Nasıl? Evindeki varsa yetiştirdiğin bitkiye bak. Kes bir yaprağını toprağına bırak. Bir hafta ya da iki, git bak sonra, çürümüş bir yaprak ve hayatini devam ettiren bir çiçek göreceksin. Bu kadar basit. Çok teferruata gerek yok. Senin olumunun manası bir diğer canlının yasaması; bu kadar.

Demişsin ki, `Maymun ile insanın atasının bir olduğunu söylüyorsunuz. Bu kısmını anladım. Yani yeryüzünde şuanda maymununda insanında yaşaması normal. Tamam, bu kısmı biç tarafta bırakalım. Peki, yukarıdaki “nedenlerin” cevabı nedir. Çünkü düşünü yorumda bir insan bu soruların cevabını bulamazsa kafayı yer derecesine gelir diye düşünüyorum.` Senin cevap bulmadığın ya da bulduğun cevaplara istediğin ağırlığa sahip değiller diye bu cevapları bulmuş ya da dinlerin sunduğu cevaplarla tatmin olmamış insanların neden kafayı yemesi gerektiğini düşünüyorsun? Aslına bakılırsa çok da haksiz sayılmazsın aslında: tüm inananlar sen de sahil ve inanmayanlar ben de dâhil içten içe birbirimizi nasıl olur yahu, kafayı mı yediniz` seklinde yargılıyoruz. Ben diyorum ki, `Nasıl olur yahu? Her adini anışında isminin önüne gökleri ve yerleri yaratan Allah`in adini koyan bir insan –Muhammed- ben de ona hazret demekten haz etmiyorum kusura bakma- peşinden milyarları sürükler? Nasıl olur da insanlar hiç bir doğruluk payı bulunmayan her kösesinden bir tanesinin bile bulunmaması geren çelişkiler silsilesi sarkan her yönüyle fiyasko her yönüyle narsist bir kaç insanin hilesi olan bir şeye din adini verip inanırlar?
İnananlar da, dinsizleri ya da benim gibi ne idugu belirsizleri, `Nasıl olur yahu kafayı mı yediler? Nasıl olur da Allah`in varlığını inkâr ederler? Hiç mi Allah cehennem olum korkusu yok içlerinde? Köz olup tutuşacaklar cehennem kuyularında, acılarının, kendi çığlıkları içinde boğulacaklar? Ölümden sonra ne olacaklarını düşünmüyorlar mı hiç? Peki ya o halde amaçsızca neden neyin uğruna yasıyorlar ki? Aklim izanım almıyor? Nasıl olur? Sen affet onları allahim! diye..

Diğer sorun: `madem yok olacağız neden çalışıyoruz? Neden çocuk yetiştiriyoruz?` Simdi, ben hiç çalışmasam aslında ve hiç çocuğum da olmasa hayatim manasına ters mi hareket etmiş olacağım? Ya da ben hem öldükten sonra bir hayatin olduğuna inanmayıp hem de çocuk sahibi olmak istemseyemez miyim? Ya da hem ölümden sonrası hayatin gerçek olmadığını düşünüp hem de çok çalışarak bir Ferrari sahibi olmak isteyemez miyim? İnanç sahibi insanların çağırdıkları anlamda `dünyevi` zevklere sahip olmak istenemez miyim? Bence çok pis isterim.

Sorun: `madem öleceğiz ve yok olacağız neden ülken için çalışıp savaşıyorsun?` aslına bakarsan benim ülkem için çalışıp savaşma gibi bir derdim yok. Hatta güzellik kraliçelerinin her daim dile getirdikleri gibi kimse savaşmasın. Askerlik de yaptım bu arada. Ve yurt dışında yasıyorum. İsin kötüsü-ilginci mi artik ne denirse Türkiye de Allah İslam millet Türkiye diye hırçınlaşanların mensup oldukları gruba dâhil olanlar burada, turkiyeye döndüklerin de nasıl askerden nasıl kaçaklarının planlarını yapmaktan bertaraf oluyorlar. Yazık. Onlarda ölümden sonraki hayata ve senin iddia ettiğin anlamda Allaha ve dine inanıyorlar ama milletleri vatanları için su an içinde oldukları bir savatsa yer almak istemiyorlar. Sen böylesin ve bu bahsettiğim insanlarla uzaktan ya da yakından alakan var demiyorum. Dediğim sorunun işaret ettiği yerin bir sonun `olmaması` ya da `olması` konusuyla ilgisizliği. Ben öleceğim ve evet, ineğin biri 200 belki de 300 yıl sonra gelip üstüme sıçacak. Sorun değil. Çünkü öldükten bir saniye sonra artik bir `ben` olmayacak. (Tarihi de 200-300 yıl sonraya dedim ki öyle yüzyıl içinde mezarımın bozulmuş olacağı gerçeği ürkütücü geldi :) ölümden tırsmıyorum mezar heder olacak diye yanlıyorum. Su beyin denen lop et ne meret şey yâhu!

Sorduğun nedenlerin cevapları çok acık: çünkü`ler. Ama isin sarmal tarafı beni doyuran cunkulerin seni ne karda tatmin edeceği ya da etmeyeceği. Ben ölümden sonra bir hayatin olmayacağı `gerçeği` ile barışık bir şekilde her gün daha da yaslanırken, sen bunun olamayacağı olmaması gerektiği sorunuyla rahatı ve huzuru İslam da ya da herhangi bir dinde buluyorsun. Ben de sana sunu sorayım: Peki ya sen ölümden sonra bir hayat daha olmadığı `gerçeği`ni göğüsleyebilseydin hala bir dine inanılması Allah`in ve gönderdiği peygamberlerin gerçekten dedikleri gibi olması konusunda diretir miydin?

Umarım dinlerin taçlandırdığı anlamda bir Allah vardır ve gönderdikleri o peygamberler ve kitaplar gerçektir ve ben benim gibi düşünen azınlık yanılıyoruzdur. Bunu gerçekten içtenlikle soyluyorum. Yoksa bugüne kadar dökülmüş onca kan, hala da daha da dökülen, bunlara inanmış milyonlarca insan ve hala inanan milyarlar benim kahrolası bir hata olarak düşündüğüm şeye düşmüyorlardır. Ve inandıkları ve uğruna savaştıkları şey bir kaç manyağın oyunu değil de bizim gözleri dağlanmışların göremediği `gerçek`tir.

Bir diğer sorun için: ben sana cahilsin demedim. Bir cahil varsa o da en açığından benim. O yüzden bu sorunu bana sorulmamış kabul edip, devam ediyorum…


fotograf kaynak: bilinmiyor

yazan: S.O

bu yazi eksikgunluk blogunun yazari S.O`nun suphecimelek.wordpress.com sitesinde yaptigi bir yorumdan alintilanmistir.

tam adres: http://suphecimelek.wordpress.com/2009/08/19/100-000-goruntulenme/comment-page-1/#comment-3195

Monday, August 24, 2009

YALNIZLIK


Değil bu hiç bir şeyin kaçışı.

4 gözle beklemek

4 elle sarılmak

2 göze vurularak

Oynamak varken

3 günlük dünyada

5 vakit hüzün

2 karış toprak gibi kotu bir taktikle sahaya çıkıp
hep kendi kalemize gol, oluyoruz. Defansta duran uzun boylu çocuk dizlerinin üzerine çöküp, olur böyle şeyler üzülme sen, diyecek kalecinin kirli ellerini bekliyor ensesinde. Ve her kalp daralışında ayağımıza dolanan hüzün yalnızlığımızdan da uzun, kimimiz kimsemiz yok ondan bu düşüp kalkmalar hüzünle. Yani iste tam da burada rakının da iste ondan bulanıyor akli.

Hem kızmaya lüzum yok hancısı çok bu skik dünya da öyle çok da şeye. Hangi kayıp ufalamadı ki ağzındaki küfürlerin arasında bedelini fazla fazla ödediği ilk sevdiği-çok sevdiği-son sevdiğinin son küçük parmağı da avucundan düşerken hayat denen orospu çocuğu otel sahibinin, Burada mi yaşıyorsunuz yoksa paket mi yapayım ev de mi üzülürsünüz?, bıyıklı gülümsemesini? Dedi ya üzülmeye gerek yok. Bilelim yeter; takılı kalıyor girenlerin tırtıklı çıkanların hani $u gözden akan ve içinde iki kilo pirinci ve koca tas çoban salatayı kaldırır tuzlu tarafları… Savaştan yeni dönmüş ve tüm günahları unutulmuş genç bir asker gibi bir hayata sığmayacak kadar çok ani ve acıyı değersiz kılacak kadar çok acıyla uslu… suratımıza yapıştırdığımız içten gülümsemeyle hayatlarını bize adayacak talihsizlerin kaybedişlerini izliyoruz. Sonra da, Nerde ulan! diye bağırıyoruz, siktigimiz son meleğin meni dolu kanatları…

Bu sefer o kalbinden de temiz kâğıda düşenler silinmeyecek! Büyüdün ve gotlesti dünya. Bilindiği için yazılanlar temiz olsun diye her yeni başlangıçta üşenmeden yeni bir sayfa açmak yok artik sana bana adi Türkçede gecen diğer şahıslara.

En çok olunmak istenen yere, `yakin`in anlamını unutacak kadar uzaklaklasmak.

Abdestimizi bozacaksak bunun için bozalım. Seninkisi mağlubiyetin bin yıllık makusluğu. Her kaybedişte Şeytanın huzur bulduğu semte yeniden taşınmak. Yoksa mesele değil binlerce ve binlerce kilometre uzaktayken bile sevgilinin adini düşünüp uykuya oruçlu dalmak. Germişler teyemmümü seferinin çadırına car mıhla..

Duymadın mı elleri büyük adamlar bile ölüyor. Sense sendekini üzülmek sanıyorsun. Çıkışta garsona bırakacağımız bahşiş de değiştirmiyor anılarımızı serin tutacak bulutun biz üçüncü kadehi sipariş etmeden soframıza yanaşmayışını. İçiyoruz ve uysallaştırıyoruz zamanı. Sen de öyle yap, alkolik diye çok havali bir adin olsun.

Geçtiğimiz şehirler ayak izlerimiz. Büyüyünce ve geri dönünce küçük geliyor ve anılarımıza o şehre dönenene kadar seker dolu ceplerimizde biriktirdiklerimiz. Çıkacak bütün soruları bilecek kadar çok tekrar var hayatta. Öyle diyorlar. Ve cam pepsi şişeleri özlemeyi bırakıp aklımıza yüklendiğimiz çok cc alkol gösteriyor ki SSK`li babaların evlatlarına çare olmuyor eski dost sayacı açık kalmış zaman.

O yüzden iste yapılacak en sağlıklı tedavi günü geçmiş anılarımızı içimizdeki çocuğun ulasamiyacagi bir yerde oldurup, hiç bulunmayacakmış ama iste denk geldiğinde de sana seni içine çeker gibi bakan iki gözdeki intiharla süslemek…

Yalnızlığım benim sidikli kontesim gördün mu bak yine kaybettik... Simdi otur dinle, ` Biz sana o kadar 3 5 2 oynama demiştik`…





fotograf kaynak: http://orzz.deviantart.com/art/Loneliness-96657310

Yazan: S.O

Sunday, August 16, 2009

AKLINA GELİYOR BAZEN


içinde acı ve ölüm olmayan bir hayat tamamlanmamış demek...



taşıdığı hayatların kahrından sararıp solmus eskiden yanları kare bantlı taksiler..



sorgulaması için hayatı türk polisine verdik... şimdi bütün sırlarına vakıfız..


ey güzel ateş, hz.ibrahime yaptığını madımak’a da yapsaydın ya!



insan vücuduna benziyor diye aşk kokuyor içinde S ve Ş harfi olan kelimeler...


her 1 ocak bir parçaya daha böldü ömrümü...


ben çok içince dünya: alev alev yanan bir güneşin etrafında dönmekten sersemlemiş küçük gezegen...

uzaktan kumandayı eline aldı televizyonu kendine köle ettiğni sandı...


en sevdiği insanı ne kadar çok sevdiğini göstermenin bir yolunu bulmuş. adını cep telefonu rehberinde en üst sıraya koymuş...


zaman en çok ben dururken geçiyor...


belkı kafa göz de yarılacak ama kavgayı engellemenin tek yolu kavgaya karışmak.


bu ülkede ecelinle ölmek heyecan verici...


gece korktuğunu belli edersen karanlık.


kolayın zordan farkı basit oluşu..


çok yorgunum... hayat ayak parmaklarımın arasından kokup gidiyor...


ekşi üzümden iyi şarap olmaz...


yazan: S.O

fotoğraf sahibi: sina haghany

BU DiNLEDiGiN BENiM HAYATIM...hayatım




Aşk;
senin dilini bilmeyen uzak doğulu bir turist;
sen ne söylersen söyle, o, başını eğerek sana hep gülümseyecektir...

Yalnızlık,
kötü kokan bir çorap;
bir vakit sonra sahibini de rahatsız eden...

Hayat dediğin şey;
rüzgârlı
ama güzel bir öğle sonrası....

Hayat;
rüzgârlı
ama güzel bir öğle sonrası,
sen
etekleri suda uçuşan bir vapurun pilelerinde (otururken) martılar konuşurken kendini erteleyip okumaya çalıştığın gazete;
sen ne kadar uğraşırsan uğraş, rüzgar dinmedikten sonra almaz istediğin şekli;
aldığındaysa sen ve vapur; çoktan iskeleye varmış olur.
En iyisi katlayıp üstüne oturmak,
ve
ıskalamadan hiçbir kareyi
manzaranın tadını çıkarmak.

Para,
sokakta el ele yürüdüğün sevgilin;
yanında olunca kadınların sana hep daha çok baktığı.

Hayat;
kulaklarının uzun süredir uğramadığı bir radyo istasyonu;
sen
dinlemesen de
o hep
çalar.

Ayakta işemek,
erkekler için bedeli ağır bir ayrıcalık;
diyetini,
etimizi en az bir kez fermuara sıkışarak ödediğimiz.


Korku;
kül tablasında olduğu halde yanmaya devam eden bir amerikan sigarası;
vazgeçmez seni öldürmekten
bir an olsun;
sen onu öldürene kadar.

Aşk,
suçu henüz kanıtlanamamış bir elbise hırsızı;
aynı örtünün altında üşüdüğün sevgilinin tenine değinceye kadar masum.

Yalnızlık;
etrafına sadece sürüden ayrıldığı zaman saldıran, azılı bir boğa;
başını yaslayacağı tek yer cellâdının elindeki kalp rengi pelerin.

Mutluluk;
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında hizmet gören kadrolu bir tren;
ya geç gelir
ya da çoktan gitmiştir.

Aşk;
karşısındakiyle el işaretleriyle anlaşan bir dilsiz;
bu dili bilmeyen ve onu uzaktan kaçamak bakışlarla süzen birinin anlam
veremediği.

Hain;
kendine en yakın bildiğin dost;
tek farkı, artık dost değildir.

Alkol;
seyyar satıcısının elinden bir otobüs yalnızlığında devralınan yapışkanı
bitmiş bir yara bandı
ya da
hangi yol üstü lokantasından olduğu hatırlanmayacak kadar eski ve kuru bir
ıslak mendil;
içimizdeki yürek acısına ancak o kadar iyi gelir.

Yazan: S.O

resim kaynak: bilinmiyor

Tuesday, August 11, 2009

Çok içmişmiş... - 1

Çok içmişmiş.

Yok ya!

Ne oluyor ki çok içince. Hangi promil düzeyi sana ayırabilir ki bir kokain seansı ardılı beyin çatlamalarının yer yanından.

Çok içmişmiş.

Başı da ağrıyormuş haminnem. Meşru sebep öğrenmeye çalışırken ve su kahrolası dünyayı, kanına bulaştırdığı alkol ona başkalarına ve aynasına daha yukarılardan bakmayı sağlıyormuş da ondan çok içmişmiş. Yok ya! Sen tanıdın mı hiç bab-ı esrarı sütün aslanı? Ciğerini kesmeye niyetli acı öksürüğün özüyle alınan derin derin nefesler. Hay yum el kayyum. Gülümse. Sar bir iki. Uç ve çiftli bir patik kendine. Olmadı baba-gol olur bu. Ağar ağabeyler de varsa üstünüze sinen dumanın altında. Yetmedi mi ver eli bir becerikli müptezele, çevirsin sana, ağzında iki sarı diş öne eğilmiş araları dumandan iki yana devrilmiş; Sermet erkin sevimliliğiyle iki men-Dakkada koca gazete sayfasını –oha buna kayış nasıl yapılır bir 9’mm liğe..

Monday, August 10, 2009

Bi TON ABi`DEN NASiHATLER - 1




Her gördüğün üçgeni üç beş sekiz üçgeni sanma.




fotograf kaynak: flickr.com

Saturday, August 8, 2009

SENECA


“kaderin size bahşettiği şeylere belli bir mesafede durun ki istediği zaman onları rahatça geri alsın hayat, sizden koparmasın.”

seneca

Wednesday, August 5, 2009

Sunday, August 2, 2009

YAZAR




anti depresanlar
sizi rahatsız eden şeyleri
beyninizden silmeye değil,
onları kabul edecek kadar koyunlaşmanızı
sağlar.

HAKAN GÜNDAY

DEVLETLEN



Kaynak: www.icmihrak.blogspot.com

Friday, July 31, 2009

TüRKiYENiN KüRESEL ISINMA iLE MüCADELESi iCiN TAVSiYELER DiZiSi - 1


Türkiyenin küresel ısınma ile mücadelesi için tavsiyeler dizi-1


* rüzgâr estiğinde küller uçmasın diye küllüklere konulan su miktarının devlet malzeme ofisi tarafından belirli bir standarda bağlanması,


* minibüse, olmadığı yerlerde metrobüse binerken alınan şişe suyun dibindeki son bir iki yudumluğun sağa sola manasızca bakıp yürürken yere serpilmeyip "kanka içmiyosan versene" ya da "oğlum temiz mi lağn?" şeklinde salça olan ilk hararetten dünyasını şaşırmış arkadaşa verilmesi,


* annelerin ve gacıların vileda kovayla evi şöyle yalandan bir temizledikten sonra dökecekleri kirli suyun rastgele değil de kaka ya da çiş yapıldıktan sonra sifon çekilmeksizin tuvalete dökülmesi,


* yine içi boşaltılmış votka ve şarap şişelerinin kirli balkon köşelerinden ve ayakkabılık yanlarından alınıp sifonun içine konularak hacimden ve böylelikle sudan kazanılması


* üstü kapalı arabalarda otobanda giderken çok sıcak havalarda dahi klima açılmayıp ön sağ cam kenarında oturan kişinin zaten 176 derece yatık koltuğundan doğrularak camı açması ve parmaklarını tokat şeklinde açıp elini camdan dışarı uzatması seyredilerek ve rüzgâr parmaklarının arasından geçtikte yüzünde beliren o hayatla ilgili bütün sıkıntılarını unutmuş genç ve kaygısız adamın aurası sayesinde hem bedenen bir serinleme hem de ruhen bir gönül rahatlığı yaşanması,


* elinde kalınca bir kâğıt ya da benzeri bir karton yırtığıyla üzerinize gelen arkadaşınızın sizi yelleyip "ehe ehe" diye şakalaması ardından "nası eyi geldi mi kanks?" demesi üzerine "oooh. Fenalardayım. Cinsel gücüm artırıcı şerefsizim." şeklinde şakaya iştirak ettiğinizi gösterip aslında kınanması gereken bu şakanın sırf kurban olunası dünyanın dibi tutmasın diye daha da uzun tutulması,


* havuz ve deniz çimenmesi ardından duşlarda arkanızda masum masum ve bikinili bikinili sırasını bekleyen ya da ileriki cafede yekten oturan karıyı(hatun da olur) daha fazla kesiyim diye fışkiyenin altında lüzumundan fazla vakit geçirilmemesi,


* yeni çıkan ve ertesi gün dükkânının kapısında yatılarak hemen alınan 3. nesil dijital oyuncaklarla kızlara, karılara(hatun da olur) fors yapıcam, hava basıcam diye metroda otobüste vapurda trende öyle her yerde çıkarıp oynanmamalı şarjı zart diye bi günde bitirilmemeli o digitallere tema diye koyduğunuz kutuplardaki ayılar ve onları marizleyerek ekmeğini kazanan abiler düşünülmelidir.


* slipk not: şimdilik plan ve bütçe komisyonunun son haliyle onayladığı strateji budur. Üst düzey bürokratların da onayından geçtikten sonra reddedilmek üzere ab'ye gönderilecektir.

(ab: Abdullah bey)

yazan: S.O

karikatur kaynak: http://firstfriday.wordpress.com/2008/11/10/the-semantics-of-%E2%80%9Cclimate-change%E2%80%9D/

MUNTIRA


Först of oll wats dı mining of “muhtıra” : Demokratik düzene tehdit mesajı; tey seyd tet….

Evvel zamanında halka alenen nice muhtıralar verilen ülkemiz güzellikler bahçesinde tarih her bi yeri bol bol dolduğundan yazılacak son yeri bacak aralarına MS 1997 yılını nakşederken birileri çıkıp birilerinin canını fena halde sıkan tiyatro gösterisi yaptıktan sonra omzunda apolet çelenk, çatal bıçak ne varsa dolu amcalar tarafından “Şişt!!.. Alo!!! Akıllı olun… Lan ben kime diyorum”un tankçasından Ankara Sincan’da tankları bacakları açılsın diye şöyle bi tur attırtıp, sonra nerden getirdilerse oraya geri götürmeleri.


Korkmayın ama trafik varsa darbe yok. : )


Yıllardan 2007, “Aylardan kasım….” Yok, lan Mayıs aklım Tuna’ya gitti. Neyse yine bizim apolitik apoletliler “yumuşak ve ıslak sabun demokrasi” elden gidiyor diye bir muhtıra hazırlamışlar. Ama nasıl hazırlamışlar teknolojik. İnternet âleminden… Yani düşünmüş adamlar, “Aman canım… Şimdi ne tankı ne topu öyle bir sürü masraf! Kim gidecek sonra yok televizyona çık sabahın köründe yok radyodan konuşma yap hem de cızırtılı olacak… Valla kusura bakmasın kimse, uğraşamıycazzz!!” şeklinde elektronik ortamda muhtıra düzenlemişlerdir.


Ne demişmişlerdir bu 0'lı ve 1'li kodlarla yazılan elektronik muhtırıklarında, “Akıllı olun la, akıllı alırım yoksa aklınızı!!”

E zaman değişti tabi. Yıl oldu 2008. Anayasaya türban girecek hem de başı kapalı. Oha biri anayasaya başı kapalı girecek. (yok la en fazla tüzüğe girer) uçan anayasadan sonra bir de başımıza bu çıktı. Tıp her gün nelere imza atıyor belli değil sayın seyirciler….
Yer mi artık bilmem öyle “G.k başkanlığı silahını temizlerken yanlışlıkla yanında oturan demokrasiyi vurdu!” şeklinde gazetede üçüncü sayfa haberleri?


Bence yemez.


E ne yapacak o zaman bu her gün sinekkaydı traşlı ağabeyler? Gidecekler pembe bir zarf alacaklar “tayyeap siirtegidipküllerindendoğan”a iletilmek üzere pembesinden bir zarf.


Nereye gönderecekler? Elbette hamisi pembe köşke.


Ne olacak içinde? Beyaz bi kâğıt.


Üzerinde?... Gun's and roses grubunun simgesi... (bilenler bilir güller, tikenler ve silahlar- aha süper mesaj la!)


yazan: S.O


resim kaynak: http://icmihrak.blogspot.com/


Bir siir


Bağlamasalardı eşekleri eşeklerin yanına

Ve köpekleri bekçi yapmasalardı

Köpekler ahırı korumasaydı

Ve salınsaydı eşekler dışarı

O zaman kurtların keyfine diyecek yoktu



Bağlamasaydılar

Eşekleri eşeklerin yanına

Allah-alem

Ne çifte atmasını öğrenirlerdi

Ne de eşekliği

Kim bilir belki de birazcık

İnsanlığı öğrenirlerdi.


Siir: Rojen Barnas

resim kaynak: http://north279.deviantart.com/art/Poet-4242369

Thursday, July 30, 2009

Bunlari biliyor muydunuz? - BAĞIRSAK KANAMALARI

BAĞIRSAK KANAMALRI

Bazen böyle “anam anam” diye kıvranırda tuvalete gidip “Mozart aça zırt pufurızt” diye boşaltırsın ya içindekileri. Böyle kıçının en uç kısmı “sızımım, zınnn, sızın” şeklinde ince ince acır... Götii yıkayıp kalktıktan sonra(temizle tabi kıçını öyle boklu boklu gezinilir mi?! Koskocaman adamsın! Kalıbından utan!)tam sifonu çekecekken bi bakarsın tuvalette “kan” var! Tüüü Allah belanı vere! Pis herrif! O kan ne lan? Dibini mi dövdürüyon?!? Yok lan yok delikanlı adama benziyon sen. Yapmazsın öle şeler! Olsa olsa yediklerindendir.

Çok sıcak ve çok soğuk şeyler yeme. Hem çok sıcak ve soğuk şeyler yemek para ister. Zenginsin heralde! Saçıyon .mına goyim! Kaç tane fakir fukara aç dolaşıyo! Sen git “sıcak soğuk” şeyler ye iç! Hiç utanmıyon di mi kendinden? Hmmm... Bi de bu durumda ayrıca kullanmakta olduğun bazı ilaçlar neden olabilir. Ne biliyim canım? Büssürü ilaç var şimdi! Hangi birini sayıyım. Bu duruma biz tıpçılar “kolit” deriz. Öyle bakma suratıma asfalta yapışmış denizanası gibi! Anlamazsın..! Kolit kim sen kim?! “Haddini bil deyyus” demiş atalarımız...

Ha ne diyorum? Bu durumun tedavisinde” rejim ve istirahat esastır. Her boku yemiycen! Az az ve dahi düzenli yiycen. Bi de sabahtan akşama kadar o bar senin peki söyle bakalım bu bar kimin şeklinde saçma sorular sorarak geceleri sürtmeyecennn dışarılarda! Oturcan evinde adam gibi kitap okuycan! Eşşek okuycan ki böyle hasta olmıycan!“Ya ne alakası var şimdi kitap okumakla hasta olunmuyor mu? Yani peki o zamanlar niye enteller hasta oluyor” diyosan, allah seni bildiği gibi yapsın derim evlat. Daa ne diyim ki yani. İyi amuda kalk o zaman, bak bakalım amuda kalkmak hasta öküzleri iyi ediyo mu? Kan istemiyorsan yapcan bunları...“Yargılama uygula” demiş bazı diğer atalarımız! Öyle yağlı et, pastırma,sucuk,salam böörek,alkol almayıp yemiycen!Gebeş!Ne dedim leye ben az önce?!Fakir gibi yiycen aza az. “Ya ağabey ne bağrı yon ya!! bi yandan zaten kötümün acısı, bi yandan senin hiddetin bi yandan bilmem ne! ühü ühü...” tamam len ağlama ama sen de kızdırıyor beni... He ne diyordum? Çorba içcen, patates püresi, makarna, pilav yiycen. Pis herif zıkkımlan zıkkımlan sonra yandı götüm keten helva diye kapıma dikil.

“Ya ağabey?”

Tamam lan tamam tutamadım bi an kendimi....

Belki bak bu önemli bi hastalığın habercisi olabilir. Böyle önemli hastalıklar kaprisli olur, gelmeden önce haberci gönderir: “bak geliyorum ona göre hazırlan” diye. Bu durumda bi doktora gidip kanamanın nedenini tespit ettirmek gerekir.

Yazan: S.O


resim kaynak: http://rosethehobbit.deviantart.com/art/Old-Gregg-35115257