Saturday, October 17, 2009

Cunda Adası


Gerçek adı cunda olan daha sonra adı istiklal mahkemelerinin kurucusu ali çetinkaya'nın şeysiyle alibey adası olarak değiştirilen güzel yer. Götünüze göz diken delisiyle eğlenir; eğleneceği diğerlerine doymuş sakinleri. Yanından geçerken eline tokaladığınız bir sigarayla kurtulabilirsiniz sakin ve güleç yüzlü bu delinin elinden ve gözünden…

Herkes içer. İstisnasız herkes. Balıkesir’in, -Sivas’ın Efes Pilsen’den ödül almış bir köyü gibidir-. Hiç tanımam giderim kayıkta ağ çözen balıkçısına sorarım. 'abi burada içmeyen adam var mı?' kısa ve net gelir cevap elindeki ağa dolanmadan: burda kediler bile içer.

Her şey için zaman vardır adımlarını küçük atan insanların yaşadığı bu güzel yerde. Hiçbir yere yetişmek, hiçbir şey için acele etmek gerekmez… Zamanın nerde olduğunu bile meydandaki- gölgene arkandan vurup yere düşüren güneş saatine bakarak anlarsın… Öyle çoktur ki zamanın ve öyle huzur verir ki bu çapkın denizin elini dalga dalga durmadan ve utanmadan karanın pantolonuna attığı bu ada insana, bunun için bile; saate bakmak için bile zaman harcarsın…

Ve orada sadece, pahalı saat takanların ve onlara garip garip bakanların zamanları aynı kıymettedir; gölgen küçüldükçe anlarsın..

Yanında devren, elinde fincan, önündeki balıklara ömrü boyunca onlar gibi kokacağına yemin etmiş adamlar, ve aklından bunları geçiren neo-romantik bir salak… Dünyayı yere sermiş bir gazetenin üstündeki balıkları yiyen şişman kedinin huzurunu özlersin…

Kafanı kaldırıp bir yudum daha çekersin –orda da çıkarın vardır- ağzındaki şarap kokusunu alır seni bir beş gün daha oda hapsinden kurtarır diye belki dışı taş içi fal dolu kahveden bir yudum daha ya da gidip bir boş iskele kenarında yolda gelmeden yapıştırdığın baba cigaradan derin bir nefes daha; salmak için dumanını o günkü hariç 135 gece daha yatacağın ilçe jandarma karakolunun yel yoluna… Güneş tependen bakar… Elindeki sargıya özenmiş gibi çarşaf düzüdür su; kadın gibi gelir sallantısı; dalayım, serinleyeyim, alsın tüm pisliğimi, derdimi kederimi, unutayım da- her şeyimi içine gireyim istersin.. Tertibin dürter “hadi mayıştın lan yine kalk da gezelim” diye; oysa sen tek giderini hocaya yapmışsındır; kalmak istersin…

Rehberliktir mesleği devrenin -ve senin yapmayı en çok sevdiğin iştir- o anlatır, sen dinlersin… Bir şarap evi bulursun yine kendine, az gelmiştir çarpsın diye ters yaptığın güneşin tokadı. Sigara da zaten sorma dayı- anca işte- içilir… Ama bu sefer içmezsin.. Yemeğini yer. Şarap evinin güzel garsonuyla kesişirsin.. Güzeldir... Güzel kadınlara bakmayı ve onların sana bakışından haz almayı seversin; çıkarken güvenirsin evin duvarlarındaki, dişlerindeki kızın ve güzel köpeğin içerde dolanan tüylerindeki beyaza; isteyip numarasını alırsın kızın; köpeğin ensesinden küçük bir makas, az piksel cep telefonuyla açlığın sindiği duvarlardan küçük bir anı…

winning bilmez devren ps kafeye değil de kitapçıya gidersin; iyikene (kötü kene) bilmez dersin; özlemişsindir arkadaşlarını biraz da onları izlersin… Ama dokunmadan çünkü iyi bilirsin dokunursan parasını ödeyeceğini… Paran azdır... Ödemezsin… Duvarlarında yunanca mühürler bulunan evlere baka baka seni 135. günün sonunda ilk kez çıktığın çarşı izninden alıp 135 kişiyle beraber yattığın koğuşuna götürecek minibüs durağına doğru ince ince yollanırsın…

(lan inşallah yine girişte o dalga metreye üfletmezler de alkol çıkmaz…)

sorular-1


+başlangıcı olan her şeyin mevcut örneklerle sonunun da olacağını biliyor muyuz?

-evet

+daha önce başlangıcı olmayan bir şeyle karşılaştık mı?

-hayır

+o halde başlangıcı olmayan bir şeyin sonunda olmayacağını nerden biliyoruz?

-bilmiyorum…

Monday, October 5, 2009

Yaşar Bülbül - Bir Eski Hoca


daha girdiği ikinci derse, sınıfta ne kadar adam/hanım varsa ismini ezberlemiş olarak gelmesi ve bu bilgiyi -küçük bir hata payı ile- test etmesi ile ünlü üniversite hocası.

ayrıca başlangıçta diğer hocalardan farklı "aha! lan bak bize de denk geldi görüyon mu! sıkıldığımızda dertlerimize çare olacak. yalnızca bir hoca değil aynı zamanda bir arkadaş olarak da güvenebileceğimiz bir isim" resmi çizmesi, ancak zamanla böyle olmasını hiç istemediği bu intibayı sikip atma hususunda hiç bir becerisini saklama hevesinin olmadığının anlaşılması,

4 yıl boyunca girmek zorunda olduğum ama bir kelimesini bile dinlemediğim tüm derslerinde onu gözümün önünden bir saniye bile olsun kaybetmemem gereken bir suçlu gibi izlemem ama herkesi kanırttığı bu dört sene boyunca bana ilk dersteki "isminiz?" dışında bir tek soru bile sormaması? ama derslerine girme mecburiyetimin kalkacağı bu dört yılın sonunda durumdan sıkılan ben'in yanımda oturan arkadaşıma sorduğu soruya "bana sorduğunuzu zannettimiştim" kanalından atlamam ve "sorum sana değil serdar!" cevabıyla içinde dört yıl önce öğrendiği adımı da kullanarak beni geldiğim yere geri mıhlaması,

kızın birinin ağlayarak dersten çıkmasına sebep oluşu,

değil çok zeki- ve hiç kimseden korkmayan yapısıyla kampüsün içinde bir yarı-tanrı gibi dolanışı; trende kendisine yer verildiğinde oraya oturup oturmama konusunda kendisine gelecek bir zarar olup olmayacağını düşünüp -ki korku önce gözde görünür- ciddi ciddi tereddüte düşen adam olarak akıllarda ayrıca yer etmesi...

ve..

zamanında semt olarak yakınlarımızda oturduğundan ve bana değilse bile arkadaşlarıma çok çektirdiğinden, mahallemizin aynı zamanda da yakın arkadaşlarım olan ve o an itibariyle her türlü uyuşturucu ve keyif verici sentetikleri (bkz: dalga) (bkz: bali) (bkz: tiner) büyük bir özenle tüketen ve neredeyse çocukluğumdan beri tanıdığım serserileriyle -benim okuduğum kadar onlar ceza yatmıştır- elimde biram oturup muhabbet ettiğim bir gece bu zatı muhterem yüzleri karanlıkta kalan bizlerden doğal olarak tırstığı için az önümüzden hızlı adımlarla geçtikten sonra, elemanlara bu herifin kim olduğunu, bizi okulda nasıl öttürdüğünü ve bize nasıl çektirdiğini söylememle birlikte ortamda bulunan ama o günün öncesinde tanımadığım ve kafası iyi olduğu ve muhabbetimi sevdiği için sürekli "ben seni çok sevdim be aaabiii" şeklinde takılan gençten bi elemanın tiner bezini aceleyle cebine tıkıştırıp, sırtından bir pala çıkarması -yeminlen palaydı daha sonra inceledim.. ve adı geçen zatı muhtereme elindeki palayı sallayıp koşarak saldırma girşiminde bulunması,

suça 10 metre kala palayı sallayan eli yakalamam. hırstan, bayat ex'ten, alkolden, cigaradan ve amfetaminden gözü dönmüş elmanın elindeki kılıcı nerdeyse bana vuracak olması. o ana kadar az yukarısındaki duvarın dibinde çömen guruba karışmaya ve bulaşmaya götü yemeyen sitenin güvenliklerinin hemen akabinde cengaverleşerek celallenmeleri. geride kalan grubun tamamının "hoop!" şeklinde ayağa kalkmaları... yüzüme aşina oldukları beni görmeleri. kulubelerine geri dönmeleri. az önce ense kökünden alacağı darbeyle öleceğinden habersiz zatı muhteremin adımlarını koşmaya yakın tutup arkasına hiç bakmadan yokuştan aşağıya inerek gölgelere eklenmesi...

pala'lı kardeşin koluna girmem, onu "bunu başka bir zaman söz beraber yapacağız" konusunda telkin ederek beşer bira daha alıp köşemize geri döneceğimiz yokuştan tekel'e doğru yavaşça inmemiz...

bir öğrencisi tarafından böyle hatırlanır...

yazan: S.O

fotograf: Google