Sunday, February 28, 2010

Charles Bukowski - Music by Johnny Cash (Mercy Seat)

wants to be it to just to beat it but no meant wit out it!

orospular


van gogh kulağını kesip
bir
orospuya verdi
orospu
hunharca fırlattı
kulağı
sokağa tiksinerek.

van,
orospular
kulak
istemezler
para isterler

sanırım bu yüzden
muhteşem bir
ressamsın sen
başka
birşeyden
anlamadığından...


bugün charles bukowski`yle tanışmamın 10. yılı.

tam 10 yıldır yani yoldan cıkmışım.

benim güzel annecim.. sen hep ve her zaman olduğu gibi yine haklıymışsın.

yazık ki ben hiç adam olmayacakmışım...

Sunday, February 14, 2010

Mevsim geldi giyelim yalnızlıklarımızı


Yalnızım,
Bitmiyor tuvalet kağıtlarım çabuk.
Tek başıma kuruyor ve kuruluyorum yatagima her gece.
Ağzım bana kokuyor.
Yastigim bana ıslak.
Burnumu karıştırıyorum; rahat mı rahat.
Topuk sesim yankılanıyor; oysa halılar yepisyeni..
Pastamdaki mumlar benden bana.
Dişlerime bakmak istemezseniz anlarım yaşım ölçülebilir boş şişelerden.
Az ödüyorum telefona.
Bulaşığım ve az kirli donum.
Otobüste giderken camdan dışarı bakmak işim.
Bazen sadece cama..
Her hastalanışım küçük bir katkı hazır çorba sanayiinde çalışanlara.
Kötü yemek yapıyorum diye mutfak güzel kokmuyor.
Sırtımmdaki sivilce uzak.
En sevdiğim yollar en az iki bilet.
Alçılarım çok ve imzasız.
Yeteneklerim de var; hiç dokunmadan mesela kendime acı verebiliyorum.
Bu kadar.
Ama unutmak korkunç.
Hatırlamak da.
Ben geldim diyemiyorum.
Golgem sevmiyor gece ses olsun.
Bu sene de iki dost bitirdim.
Ya benim ya onların suçu.
yoksa olmazdı kırıntılar bu kadar çokken, oda bu kadar küçük ve yatağım bu kadar kocaman...
Karıncalar ve sinekler mesela ne kadar gürültülü.
Herkes ne kadar kalabalık.
Ne kadar zamandır ben başka dili kousuyorum.
Bilmiyorum.
Yalnızım.
En iyi ihtimalle pata gidiyorum..

Monday, February 8, 2010

Biliyor musun George?


Biliyor musun George,
Herkesin kalbi yumruğu kadardır.
Şunu görüyor musun?
Benim kalbim seninkinden büyük.
Bunu anlayabiliyor musun George?
Yani ben senden yürekliyim.
Yani ben senden büyüğüm.
Bu da demek oluyor ki,
Bu gece seni fena halde döveceğim.
İşte seni bununla döveceğim.
Bütün kalbimle!
Bütün kalbimle!
Bütün kalbimle!

(Muhammed Ali)

Saturday, February 6, 2010

Dinliyor musun?


Değil bu hiç bir şeyin kaçışı.
4 gözle beklemek
4 elle sarılmak
2 göze vurularak

Oynamak varken

3 günlük dünyada
5 vakit hüzün
2 karış toprak gibi kotu bir taktikle sahaya çıkıp

Yağmur yağmıyor. Hava güneşli ve maratonda oturuyor biz önünden geçerken hayatımızı izleyen purolu askerler.. Su var soğuk. Karınlar tok. Oyuncaklar alınmış, tutulan takımın forması giydirilmiş çocuğa… Taraftarın acı çekip kendini bize yakın hissetmesi için gerekli şartlar yok yani. Üzgünüm! Kaybedeceğiz ve küfredecekler… Ne kadar terlediğin ve kaç kere kesildiği kalbinin ucuz kırmızı kartlarla önemli değil. Ya galip geleceksin ya da hayalini kurduklarının hayalini kurmaya devam edeceksin... Eksiksin, ve başka aşk yok diyen kalecin kötü.

Hep kendi kalemize gol, oluyoruz. Defansta duran uzun boylu çocuk dizlerinin üzerine çöküp, olur böyle şeyler üzülme sen, diyecek kalecinin kirli ellerini bekliyor ensesinde. Ve her kalp daralışında ayağımıza dolanan hüzün, -yalnızlığımızdan da uzun, kimimiz kimsemiz yok ondan bu düşüp kalkmalar. Yani işte tam da burada rakının da işte ondan bulanıyor aklı. Dinliyor musun? Hem kızmaya lüzum yok hancısı çok bu skik dünya da öyle çok da şeye. Hangi kayıp ufalamadı ki ağzındaki küfürlerin arasında bedelini fazla fazla ödediği ilk sevdiği-çok sevdiği-son sevdiğinin son küçük parmağı da avucundan düşerken hayat denen orospu çocuğu otel sahibinin, Burada mı yaşıyorsunuz yoksa paket mi yapayım ev de mi üzülürsünüz?, bıyıklı gülümsemesini?

Dedi ya üzülmeye gerek yok. Bilelim yeter; takılı kalıyor girenlerin -tırtıklı- çıkanların… hani şu gözden akan ve içinde iki kilo pirinci ve koca tas çoban salatayı kaldırır tuzlu tarafları… Savaştan yeni dönmüş ve tüm günahları unutulmuş genç bir asker gibi bir hayata sığmayacak kadar çok ani ve acıyı değersiz kılacak kadar çok acıyla uslu… suratımıza yapıştırdığımız içten gülümsemeyle hayatlarını bize adayacak talihsizlerin kaybedişlerini izliyoruz. Sonra da, Nerde ulan! diye bağırıyoruz, siktigimiz son meleğin meni dolu kanatları…

Bu sefer o kalbinden de temiz kâğıda düşenler silinmeyecek! Büyüdün ve gotlesti dünya. Bilindiği için yazılanlar temiz olsun diye her yeni başlangıçta üşenmeden yeni bir sayfa açmak yok artik sana bana adi Türkçede gecen diğer şahıslara.
En çok olunmak istenen yere, `yakin`in anlamını unutacak kadar uzaklaşmak. Abdestimizi bozacaksak bunun için bozalım. Seninkisi mağlubiyetin bin yıllık makûsluğu. Her kaybedişte Şeytanın huzur bulduğu semte yeniden taşınmak. Yoksa mesele değil binlerce ve binlerce kilometre uzaktayken bile sevgilinin adini düşünüp uykuya oruçlu dalmak. Germişler teyemmümü seferinin çadırına car mıhla..

Duymadın mı?! Elleri büyük adamlar bile ölüyor. Sense sendekini üzülmek sanıyorsun. Çıkışta garsona bırakacağımız bahşiş de değiştirmiyor anılarımızı serin tutacak bulutun biz üçüncü kadehi sipariş etmeden soframıza yanaşmayışını. İçiyoruz ve uysallaştırıyoruz zamanı. Sen de öyle yap, alkolik diye çok havali bir adin olsun.
Geçtiğimiz şehirler ayak izlerimiz. Büyüyünce ve geri dönünce küçük geliyor ve anılarımıza o şehre dönenene kadar seker dolu ceplerimizde biriktirdiklerimiz.

Çıkacak bütün soruları bilecek kadar çok tekrar var hayatta. Öyle diyorlar. Ve cam pepsi şişeleri özlemeyi bırakıp aklımıza yüklendiğimiz çok cc alkol gösteriyor ki SSK`li babaların evlatlarına çare olmuyor eski dost sayacı açık kalmış zaman.

O yüzden iste yapılacak en sağlıklı tedavi günü geçmiş anılarımızı içimizdeki çocuğun ulaşamayacağı bir yerde öldürüp, hiç bulunmayacakmış ama iste denk geldiğinde de sana seni içine çeker gibi bakan iki gözdeki intiharla süslemek…
Yalnızlığım benim… sidikli kontesim… gördün mü bak yine kaybettik... Simdi otur dinle, ` Biz sana o kadar 3 5 2 oynama demiştik diye`…

Dinliyor musun?

Subat 7 –yaş 28

Monday, February 1, 2010

gaz


Doğal`dır;
Kışın gaza değmiş kar düşer Ankara`ya
Soğuk elleri keser,
Soğuk acıyı,
Ve bilmem fark ettin mi denize kıyısı olan şehirlerde hep rakıyla intihar edilir..
Niye mi söyledim bunları?
Şiir diyorum dostum, hayatı söze bölme sanatıdır.