Friday, July 31, 2009

TüRKiYENiN KüRESEL ISINMA iLE MüCADELESi iCiN TAVSiYELER DiZiSi - 1


Türkiyenin küresel ısınma ile mücadelesi için tavsiyeler dizi-1


* rüzgâr estiğinde küller uçmasın diye küllüklere konulan su miktarının devlet malzeme ofisi tarafından belirli bir standarda bağlanması,


* minibüse, olmadığı yerlerde metrobüse binerken alınan şişe suyun dibindeki son bir iki yudumluğun sağa sola manasızca bakıp yürürken yere serpilmeyip "kanka içmiyosan versene" ya da "oğlum temiz mi lağn?" şeklinde salça olan ilk hararetten dünyasını şaşırmış arkadaşa verilmesi,


* annelerin ve gacıların vileda kovayla evi şöyle yalandan bir temizledikten sonra dökecekleri kirli suyun rastgele değil de kaka ya da çiş yapıldıktan sonra sifon çekilmeksizin tuvalete dökülmesi,


* yine içi boşaltılmış votka ve şarap şişelerinin kirli balkon köşelerinden ve ayakkabılık yanlarından alınıp sifonun içine konularak hacimden ve böylelikle sudan kazanılması


* üstü kapalı arabalarda otobanda giderken çok sıcak havalarda dahi klima açılmayıp ön sağ cam kenarında oturan kişinin zaten 176 derece yatık koltuğundan doğrularak camı açması ve parmaklarını tokat şeklinde açıp elini camdan dışarı uzatması seyredilerek ve rüzgâr parmaklarının arasından geçtikte yüzünde beliren o hayatla ilgili bütün sıkıntılarını unutmuş genç ve kaygısız adamın aurası sayesinde hem bedenen bir serinleme hem de ruhen bir gönül rahatlığı yaşanması,


* elinde kalınca bir kâğıt ya da benzeri bir karton yırtığıyla üzerinize gelen arkadaşınızın sizi yelleyip "ehe ehe" diye şakalaması ardından "nası eyi geldi mi kanks?" demesi üzerine "oooh. Fenalardayım. Cinsel gücüm artırıcı şerefsizim." şeklinde şakaya iştirak ettiğinizi gösterip aslında kınanması gereken bu şakanın sırf kurban olunası dünyanın dibi tutmasın diye daha da uzun tutulması,


* havuz ve deniz çimenmesi ardından duşlarda arkanızda masum masum ve bikinili bikinili sırasını bekleyen ya da ileriki cafede yekten oturan karıyı(hatun da olur) daha fazla kesiyim diye fışkiyenin altında lüzumundan fazla vakit geçirilmemesi,


* yeni çıkan ve ertesi gün dükkânının kapısında yatılarak hemen alınan 3. nesil dijital oyuncaklarla kızlara, karılara(hatun da olur) fors yapıcam, hava basıcam diye metroda otobüste vapurda trende öyle her yerde çıkarıp oynanmamalı şarjı zart diye bi günde bitirilmemeli o digitallere tema diye koyduğunuz kutuplardaki ayılar ve onları marizleyerek ekmeğini kazanan abiler düşünülmelidir.


* slipk not: şimdilik plan ve bütçe komisyonunun son haliyle onayladığı strateji budur. Üst düzey bürokratların da onayından geçtikten sonra reddedilmek üzere ab'ye gönderilecektir.

(ab: Abdullah bey)

yazan: S.O

karikatur kaynak: http://firstfriday.wordpress.com/2008/11/10/the-semantics-of-%E2%80%9Cclimate-change%E2%80%9D/

MUNTIRA


Först of oll wats dı mining of “muhtıra” : Demokratik düzene tehdit mesajı; tey seyd tet….

Evvel zamanında halka alenen nice muhtıralar verilen ülkemiz güzellikler bahçesinde tarih her bi yeri bol bol dolduğundan yazılacak son yeri bacak aralarına MS 1997 yılını nakşederken birileri çıkıp birilerinin canını fena halde sıkan tiyatro gösterisi yaptıktan sonra omzunda apolet çelenk, çatal bıçak ne varsa dolu amcalar tarafından “Şişt!!.. Alo!!! Akıllı olun… Lan ben kime diyorum”un tankçasından Ankara Sincan’da tankları bacakları açılsın diye şöyle bi tur attırtıp, sonra nerden getirdilerse oraya geri götürmeleri.


Korkmayın ama trafik varsa darbe yok. : )


Yıllardan 2007, “Aylardan kasım….” Yok, lan Mayıs aklım Tuna’ya gitti. Neyse yine bizim apolitik apoletliler “yumuşak ve ıslak sabun demokrasi” elden gidiyor diye bir muhtıra hazırlamışlar. Ama nasıl hazırlamışlar teknolojik. İnternet âleminden… Yani düşünmüş adamlar, “Aman canım… Şimdi ne tankı ne topu öyle bir sürü masraf! Kim gidecek sonra yok televizyona çık sabahın köründe yok radyodan konuşma yap hem de cızırtılı olacak… Valla kusura bakmasın kimse, uğraşamıycazzz!!” şeklinde elektronik ortamda muhtıra düzenlemişlerdir.


Ne demişmişlerdir bu 0'lı ve 1'li kodlarla yazılan elektronik muhtırıklarında, “Akıllı olun la, akıllı alırım yoksa aklınızı!!”

E zaman değişti tabi. Yıl oldu 2008. Anayasaya türban girecek hem de başı kapalı. Oha biri anayasaya başı kapalı girecek. (yok la en fazla tüzüğe girer) uçan anayasadan sonra bir de başımıza bu çıktı. Tıp her gün nelere imza atıyor belli değil sayın seyirciler….
Yer mi artık bilmem öyle “G.k başkanlığı silahını temizlerken yanlışlıkla yanında oturan demokrasiyi vurdu!” şeklinde gazetede üçüncü sayfa haberleri?


Bence yemez.


E ne yapacak o zaman bu her gün sinekkaydı traşlı ağabeyler? Gidecekler pembe bir zarf alacaklar “tayyeap siirtegidipküllerindendoğan”a iletilmek üzere pembesinden bir zarf.


Nereye gönderecekler? Elbette hamisi pembe köşke.


Ne olacak içinde? Beyaz bi kâğıt.


Üzerinde?... Gun's and roses grubunun simgesi... (bilenler bilir güller, tikenler ve silahlar- aha süper mesaj la!)


yazan: S.O


resim kaynak: http://icmihrak.blogspot.com/


Bir siir


Bağlamasalardı eşekleri eşeklerin yanına

Ve köpekleri bekçi yapmasalardı

Köpekler ahırı korumasaydı

Ve salınsaydı eşekler dışarı

O zaman kurtların keyfine diyecek yoktu



Bağlamasaydılar

Eşekleri eşeklerin yanına

Allah-alem

Ne çifte atmasını öğrenirlerdi

Ne de eşekliği

Kim bilir belki de birazcık

İnsanlığı öğrenirlerdi.


Siir: Rojen Barnas

resim kaynak: http://north279.deviantart.com/art/Poet-4242369

Thursday, July 30, 2009

Bunlari biliyor muydunuz? - BAĞIRSAK KANAMALARI

BAĞIRSAK KANAMALRI

Bazen böyle “anam anam” diye kıvranırda tuvalete gidip “Mozart aça zırt pufurızt” diye boşaltırsın ya içindekileri. Böyle kıçının en uç kısmı “sızımım, zınnn, sızın” şeklinde ince ince acır... Götii yıkayıp kalktıktan sonra(temizle tabi kıçını öyle boklu boklu gezinilir mi?! Koskocaman adamsın! Kalıbından utan!)tam sifonu çekecekken bi bakarsın tuvalette “kan” var! Tüüü Allah belanı vere! Pis herrif! O kan ne lan? Dibini mi dövdürüyon?!? Yok lan yok delikanlı adama benziyon sen. Yapmazsın öle şeler! Olsa olsa yediklerindendir.

Çok sıcak ve çok soğuk şeyler yeme. Hem çok sıcak ve soğuk şeyler yemek para ister. Zenginsin heralde! Saçıyon .mına goyim! Kaç tane fakir fukara aç dolaşıyo! Sen git “sıcak soğuk” şeyler ye iç! Hiç utanmıyon di mi kendinden? Hmmm... Bi de bu durumda ayrıca kullanmakta olduğun bazı ilaçlar neden olabilir. Ne biliyim canım? Büssürü ilaç var şimdi! Hangi birini sayıyım. Bu duruma biz tıpçılar “kolit” deriz. Öyle bakma suratıma asfalta yapışmış denizanası gibi! Anlamazsın..! Kolit kim sen kim?! “Haddini bil deyyus” demiş atalarımız...

Ha ne diyorum? Bu durumun tedavisinde” rejim ve istirahat esastır. Her boku yemiycen! Az az ve dahi düzenli yiycen. Bi de sabahtan akşama kadar o bar senin peki söyle bakalım bu bar kimin şeklinde saçma sorular sorarak geceleri sürtmeyecennn dışarılarda! Oturcan evinde adam gibi kitap okuycan! Eşşek okuycan ki böyle hasta olmıycan!“Ya ne alakası var şimdi kitap okumakla hasta olunmuyor mu? Yani peki o zamanlar niye enteller hasta oluyor” diyosan, allah seni bildiği gibi yapsın derim evlat. Daa ne diyim ki yani. İyi amuda kalk o zaman, bak bakalım amuda kalkmak hasta öküzleri iyi ediyo mu? Kan istemiyorsan yapcan bunları...“Yargılama uygula” demiş bazı diğer atalarımız! Öyle yağlı et, pastırma,sucuk,salam böörek,alkol almayıp yemiycen!Gebeş!Ne dedim leye ben az önce?!Fakir gibi yiycen aza az. “Ya ağabey ne bağrı yon ya!! bi yandan zaten kötümün acısı, bi yandan senin hiddetin bi yandan bilmem ne! ühü ühü...” tamam len ağlama ama sen de kızdırıyor beni... He ne diyordum? Çorba içcen, patates püresi, makarna, pilav yiycen. Pis herif zıkkımlan zıkkımlan sonra yandı götüm keten helva diye kapıma dikil.

“Ya ağabey?”

Tamam lan tamam tutamadım bi an kendimi....

Belki bak bu önemli bi hastalığın habercisi olabilir. Böyle önemli hastalıklar kaprisli olur, gelmeden önce haberci gönderir: “bak geliyorum ona göre hazırlan” diye. Bu durumda bi doktora gidip kanamanın nedenini tespit ettirmek gerekir.

Yazan: S.O


resim kaynak: http://rosethehobbit.deviantart.com/art/Old-Gregg-35115257

OGRETMENLER!



kaynak: www.ic-mihrak.blogspot.com

Wednesday, July 29, 2009

Morg


Morga girmek bir şey değil. Bakacaksın metal çekmeceleri açmadan. Yanında devlet babanın kayıt dışı piçlerini kayıt altına almaktan zevk sahibi polis amca. “Bu!” diyeceksin bulduğunu anlaması için mağrur bir edayla; dokunmazdan ya da ellerinle bakıp; dokunarak.

“İşte buydu hırsızlayan tüm aksanımı, konuşacak mutlu muhabbet bırakmayan adam.” Süzülmeye çalışacak iki damla yaş, sutyeninin, sakladığın nefretlerin ve sebeplerin arasına.

“Emin misiniz?” diye soracak o sırada sadece ağzını oynatan dedektifin içindeki Amerikan marka kibar kontrplak. Tıslayacak bu ihtara cevaben telsizin diğer ucundaki diğer yılan. Dikkati dağılacak ikinizin de. Yalnız bırakarak sevişmeye başlayacaksınız telsizi ve çelik çekmeceye gömülü gömüyü. Hiç göz göze gelmeden daha, canlı adamla kadın boş buldukları ilk düzlükte sıvılarını değiştirirken.


Yazan: S.O

resim kaynak: http://www.flickr.com/groups/jesusx2/

SU UYUR, DEVLET?




Kaynak: http://icmihrak.blogspot.com/

balonla bizi hacI - ucan essek

bir kaybedenin gözünde Oğuz Atay


Hakkında belki de binlerce kez yazılmış olan ve benim hiç de mütevazı olmayı düşünmeden bir dönem sonrası Türk edebiyatı içindeki en büyük yazar olarak gördüğüm Oğuz Atay için yeniden bir şeyler yazmanın ne kadar saçma olduğunu emin olun ki benden önce yazanlar gibi ben de gayet iyi biliyorum.

Ama efsanesinin önüne geçen böyle bir ismin peşinden sürüklediği gizli güruhun sesi fazla çıkmadığından ve zaten sesleri fazla çıkmadığı için böyle bir büyücüye teslim olan benim gibilerden biriysen sen de, bu damar açıcı 16 satıra gerek duymadan, hemen aşağıdaki hazineyi havaya saçarken aklına getirmen gerekenleri biliyorsun demektir.. Değilsen de?

Söndür piponu, çöz top sakalının fermuarını, giy pijamanın çizgilerini “tutunamayanlar ve tehlikeli oyunlar” kitaplarından derlediğim sözleriyle her türlü kuvveti kaldıracak güce kavuşmanın migren çatlatan baş ağrısına hazırla kendini…

Ayrıca dikkat! Aşağıdaki bilgi düzeyi sizi, dünyanın en büyük mutluluğu cehaletten geçici bir süre alıkoyabilir. Oluşabilecek derin düşüncelerden ve dalgın bakışlardan parmaklarımız hiçbir şekilde mesuliyet kabul etmez. Çalınan güzel günlerinizin sorumluluğu tamamen size aittir.

Bu vahim durumun derinizin altına nüfuz etmesi halinde, mantıklı düşünce silsilenizin oluşturduğu akıllanma tehlikesinin bir an önce atlatılabilmesi için yetişkinler 4 ya da 5 saat, müziklerinde duygulandığımız reklâmlarda dâhil olmak kesintisiz televizyon izlemelidirler.

Lütfen öğrendiklerinizi gıcıklardan uzak tutunuz. Ve derin yerde muhafaza ediniz..
başlıyoruz…

• Özellikle, en yakınınızdakidir sizi yarışma duygusuna sürükleyen.

• Kadınlar bir yandan her şeye rağmen savunmasız ve narin olduklarını gösteren yapmacıklıklarını elden bırakmazlar. “Canım şu ipi şuraya takar mısın?” “Canım senin boyun yetişir.” -ya da “Sen benden kıymetlisin” Yani senin bütün üstünlüklerin basit ve hayvani üstünlüklere dayanır. Sonra küçük bir aksama olunca: “Dur canım, bir de ben denesem…” sahteliği.

• Rene Descartes, beşeriyetten çirkinliğinin intikamını almak arzusuyla kartezyen adı
verilen koordinat sistemini yaratmıştır.

• İnsan kendini beğenmeden yaşayamaz.

• Gazete okumak: küçük burjuvanın Pazar ayinleri

• Öyle tuzaklar kuralım ki küçümseyip bir kenara atsınlar; gene de rahat etmesin içleri.

• Cranium fibula radius
Sacrum patella carpus
Nasıl ezberlenir Allah’ım
Arapça dua eden insanın Latince kemikleri

• Türkler Orta Asya’dan anavatana göç etmeden önce, bütünüyle bir kabile hayatı yaşıyorlardı. Çadır medeniyetinin gereklerine göre kurulmuş bir toplum düzenleri vardı. Bu düzenin, bugünkü hayat şartlarından ne kadar uzak olduğunu, artık dilimize yerleşmiş olan cam, hasır, kravat, kira(ev kirası), kiraz, hafif, masa, tabak, tabut, müzik, tahsil, mezar, karyola, kelime, cümle gibi kelimelerin bu dilde bilinmemesiyle kanıtlayabiliriz. Bu kelimelerin, Türkçenin eksik bir kolu olan Öztürkçe’de bulunmaması, bizi aşağıdaki sonuçlara vardırıyordu kabilenin yaşayışı hakkında:
- Türkler camdan dışarı bakmazdı.
- Türkler hasır üstünde oturmaz ve meseleleri hasıraltı etmezlerdi. Bu adet Osmanlılarda başlamıştı.
- Türkler hafiflikten hoşlanmazdı.
- Türkler ev kirası vermezdi. Ev kirası, Türklerin iptidai komünizmden, toprak burjuvazisine geçmeleriyle başlamıştı.
- Türkler, düşüncelerini, kelime ve cümle gibi kalıplar içinde ifade etmezlerdi.

• Tutunamayanlar: Genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar… İçgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Fakat –gene taklitçilikleri nedeniyle- başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. Şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. Bununla birlikte, hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlenmiştir… Yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk ve hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi duygulara sebep oldukları hekimlerce ileri sürülmektedir.

• Alışkanlıklarımdan başka vereceğim bir şey kalmamış ona. O ise, bütün bu uzun sevişmeyi, onu şimdiden özlemeye başlamam gibi bir duyguyla açıklıyor.

• Kalın kesilmiş ekmek dilimleri, süt, yumurta, peynir, bal. Kocaman çukur tabaklar içinde kaybolmuşlar. Buraya, kahvaltı ettikten sonra, oğlum bu yiyecekleri küçük tabaklar içinde getirmesini öğrenin, diyen akıl hocaları gelmemiş daha.

• Hiç olmazsa öldükten sonra, aralarında bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık.

• Hükümet Konağı eski bir bina, çünkü kapısı ortada. Henüz kasabalara böyle yenilikler girmiyor. İnsan ruhunu sıkan simetriden kurtulmak için yalnız, kapı yana alınıyor.

• Bugün annem dayanamadı; ne yazdığımı sordu. Ona nasıl anlatsam? Bütün hayatımı birlikte geçirdiğim ve beni gerçekten seven bir insana hiçbir şey anlatamamak ne kötü. Ondan farklı gelişmeye ne zaman başladım? Bu ayrılık nasıl doğdu? Hiç anlamıyorum. Bir gün baktım, iki yabancı olarak yaşıyoruz aynı evde. Aslında kimseye bahsetmedim kendimden. İstemiyorum da.

• Ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi. Sizleri kıskandım, küçük gördüm, bayağı buldum: bana yapılmasını istemediğim kötülükleri sizlere yapmak istedim.

• Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.

• Kimse karşısındakinin parçalanışını görmek istemiyor.

• Köylünün arkasından uzun süre baktı: bacaklarını açarak gidiyordu köylü. Gidişinde, bilgisizliğin güzelliği vardı. İşinin dışında, kolunu bacağını nasıl kullanacağını bilmez.

• İnsanların söyledikleri sözlerden heyecanlanarak kendilerini konuşmaya kaptırmaları, benim için bulunmaz bir nimetti. İnsanları dinlerken onların bir an gelip kendilerinin farkında olacakları ve heyecanlarından utanacakları düşüncesi beni korkutuyordu. Onlara çevrelerini unutturmaya çalışıyordum. Bütün dikkatimi üzerlerine çeviriyor ve onları konuşmalarında hiç yalnız bırakmıyordum. Dinleyenlerden biri sıkılır da bu duygusunu belli eder endişesiyle herkesi kolluyor, böyle olduklarını tahmin ettiklerimi sohbetin dışında tutmaya çalışıyordum.

• Annem bana hayrandır. İçinden, onunla ilgilendiğim, onunla konuştuğum için sevinir; dışındaysa, kızar görünür bana. Hele, ona bir şey öğretmek istediğimi, bilgiyle ilgili bir sohbet yapacağımızı sezerse, hemen davranır, kalkar yerinden: ocaktaki yemeğin altını söndürür, ya da elindeki örgüyü kaldırır ya da radyoyu kapatır: beni iyi dinleyebilmek için. Gerçek ilginin bu kadar candan bir belirtisini başka yerde gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Yemeğin dibinin tutmasına da aldırmasın, diyeceksiniz. Siz de çok şey istiyorsunuz.

• Bizde kavim isimleri, sinema sahiplerinin ve berberlerin ilgisini çekmekten öteye gidememiştir.

• Biz Türkler açık sözlüyüzdür. Kendimizi tutamayız. Birbirimizi ne kadar az tanımış olsak da, yarım saat geçmeden içimizi döker ve fakat aşk, deriz.

• Sigara dumanı gözleri yakıyor, eşyanın ve insanların üzerine siniyordu. Durum bir kere sağlığa aykırı oldu mu öyle sürüp gitmeli oğlum Turgut. İçki de çok içilmeli, sigara da. Havasız da kalınmalı, dumandan boğulmalı insan. Adilik de artmalı, bayağılaşmalı insan.

• Kumarcı için her oyun birdir. Yalnız beyim, belirli oyunlarla şöhret yapmış namlı kumarcılar vardır. Meraklıları, o oyunlarda böyle kumarcılardan çekinirler. Gene de dayanamazlar: hep o oyunu oynamak isterler. Telaşlı olduklarından, kumarcının şöhretiyle kulakları dolu olduğundan, her zamanki oyunlarını oynamazlar çoğu kere. Yenilirler. Kumarcının şöhreti de gittikçe artar.

• Kumar, kadın, içki: dördüncü sınıf tatlı hayat.

• Kadınlar köpeklerden farklı olduklarını göstermek için utanırlar.

• Bir kitap yazacağım: bütün insanlar birleşiniz ve aynı şeylere gülünüz.

• Bu Almanların her işi sağlam: Dün akşam bir Alman filmine gittim; çok kötüydü ama kopmadı.

• Derler ki ruh bozuklukları insanı son derece kurnaz yaparmış.

• Yeni olan her şeye isyan ediyor vücut: dünyanın en rahat yatağında yattığı ilk gece uyuyamıyor.

• Kimsenin, ne yaptığımı anlayamayacağı bir zaman kalmalı bana.

• Kitaplardan, yaşantılarım için yararlanmadığımı ve kendimi bir biçime sokamadığımı da yüzüme vurabilirsiniz. Ne yapabilirim? Kitap okumakla, manavın beni aldatmasına engel olamıyorum bir türlü.

• İnsanların yalan söylemesi için bir gerekçe göremediğinden, onlara inanmakta güçlük çekmiyordu. İnsanlara inanmadan, onlarla birlikte olmanın mümkün olmadığını sanıyordu.

• Böyle çocuklarla, genç kızlar ancak alay edebilirdi. Sevgililer, onun saçma davranışlarına karşı, ancak göz göze gelerek gülümseyebilirdi.

• En uslanmaz insanlar bile yanlışlıkla da olsa bir kere evlenince çevrelerini kendileri gibi görmek istiyorlar.

• Meyhaneler işportacı psikiyatrislerle dolu.

• Selim kafasında on yüzbin, hayatında sadece bir aşk yaşadı. Onun da dumanı doğru çıkmadı.

• Herkes yaptığı beğenilsin diye başkasının yaptığını beğenecek.

• Ey insanlar benim hepinizden farklı olduğumu nasıl anladınız? Demek fen bu kadar ilerledi.

• Her şikâyetim için ayrı bir merciye gidiyordum, onlara diyordum ki: “Bütün istediğim haksız bir muamelenin düzeltilmesi, sayın baylar lütfen beni bir kere dinleyin” Beni bir kere dinlerlerse bütün karışıklıkların düzeleceğe inanıyordum. Kendimi o kadar haklı görüyordum ki bütün aksaklığın bilmemelerinden doğduğunu sanıyordum.

• Bütün günü yorgunluğunu, karısının sevgili kocası dinlesin diye Amerikan pazarından aldığı rahat koltukta gideriyordu. Geriye yaslandı; koltuğun arka kısmı da onunla birlikte hafifçe geriye gitti: aile babalarının geceleri kötü şeyler düşünmelerini önlemek için sayısız tedbirleri vardı medeniyetin.

• Düşüncelerini kendine saklamak isteyen bir insan olarak yataktaki yakınlığın getireceği huzursuzluktan korkuyor; konuşmayı uzatıyordu. Yolculuğa çıkmadan önceki gece insan hemen arkasını dönüp yatamazdı.

• Işık yanarken pencereye ancak erkek yanaşabilir yatak odasında.


basliktaki resmin alindigi site:

Albert Camus - Denemeler kitabindan alintilar


Albert Camus - Denemeler kitabindan alintilar

• Sanat bence, en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri, biçimleri bulmaktır.

• Akdeniz'in tragedyası güneşe bağlı, Kuzeyinki gibi sislere değil.

• Eski Yunanlılar istenci (irade) akılla sınırlandırırken, biz onu aklın eline verdik. Bu yüzden akıl da elini kana boyadı. Yunanlılar için değerler, her türlü eylemden önce vardı ve onu sınırlandırıyordu. Yeni felsefe ise, değerleri eylemden sonraya koyuyor.

• Çağımız mut-lakın ve dünya gücünün peşine düşmüş, dünyayı sonuna dek yaşamadan değiştirmek, onu daha anlamadan düzenlemek istiyor.

• Lawrance «Trajik, yıkıma atılan zorlu bir tekme olmalıdır»

• Mısırlıların “Ölüm Kitabı”nda doğru bir Mısırlının öbür dünyada temize çıkabilmesi için şunu söyleyebilmesi gerekirmiş: Kimseyi korkutmadım.

• Hiçbir büyük yapıt tanımıyorum ki, yalnız kin üstüne kurulmuş olsun. Ama, böylesi imparatorluklar biliyoruz.

• Eskiden her birinin bir el sıkma tarzı olan binlerce insan, göçmen damgası altında gömülüp gitmiştir.

• Yarının tarihinde görülecek şeylerden biri fatihlerle sanatçılar arasında şimdiden başlamış olan savaştır. Oysa her ikisinin de istediği birdir. Politika ve sanat, dünyanın düzensizlikleri karşısında aynı başkaldırmanın iki ayrı yüzüdür. Her ikisinde de istenen şey, dünyayı birliğe götürmektir. Sanatçının davasıyla politika öncüsünün davası uzun zamandır birbirine karışmıştır. Bonaparte'ın isteği ile Goethe'ninki birdir. Ama Bonaparte liselerimize trampeti, Goethe ise Roma Ağıtları’nı. (Römisch Ele-gien) bırakmıştır.

• Çünkü sağda da solda da fatihin aradığı, karşıtların uzlaşması demek olan birlik değil, ayrılıkların ezilmesi demek olan toptancılıktır.

• Çağımız nihilisme'den çok çektiyse, aradığımız ahlaka nihilisme'i bir yana bırakmakla varılamaz. Hayır, her şey yadsımada ya da saçmada bitmiyor, biliyoruz bunu. Ama önce yadsımayı ve saçmayı ele almalı. Çünkü bizim kuşağımız önce onlara rastladı ve ilkin onlarla kozunu paylaşmak zorundadır.

• İnandırılamayan bir adamdan elbette korkulur... Bu korku ile hesaplaşmak için onun ne demek istediğini, neden kaçtığını bilmek gerekir.

• Her şeyden önce, insanların severek bağlandıkları bir aldanışa göre bütün varlıklar dünyaya ya iş görmek ya da iş gördürmek için gelmişlerdi.

• Uzlaşmış bir toplumda sanat kalmayacaktır. Güzellik yaşanacak, düşlenmeyecek-tir.

• Demokrat dediğimiz sonunda, rakibinin haklı olabileceğim kabul eden adamdır.
• Kimi özgürlüğü adaletten, kimi de adaleti özgürlükten üstün sayan ülkeler arasında Fransa, bir yüksek denge arama durumundadır. Bu uzlaştırmanın güç bir şey olduğunu gizleyemeyiz. Tarihe bakılacak olursa böyle bir uzlaşma hiç de gerçekleşmemiş: Sanki bu iki kavram birbirinden temelde ayrılıyormuş gibi. Nasıl da öyle olmasın? Herkes için özgürlük demek, para babası ya da gözü doymaz insanlar için de özgürlük demektir. Buysa adaletsizliğe bir yeni biçim vermektir. Herkes için adalet de, tek insanın toplum yararına boyun eğmesidir. Bu durumda salt özgürlükten nasıl söz edilebilir?

• Bu yöntemin anlamı her zaman pek açık olmayabilir. Gazetecilik kusursuzluk peşinde koşan bir meslek değildir. Bir tek düşünceyi iyice açıklamak için bir gazetenin yüz sayısı ancak yeter. Ama bu düşünce başka düşüncelerin açıklanmasına yol açar, şu koşulla ki onu inceleyenler, ortaya atanlar kadar yansız olsun. Biz belki de aldanıyoruz, belki de yöntemimiz olmayacak bir düş peşindedir. Ama hiçbir şey denemeden bunu söylemeye hakkımız olmadığı düşüncesindeyiz. Burada yaptığımız deneme budur ve bunu yaparken dürüstlükten başka duygusu olmayanların olabileceği kadar dürüst davranmaya çalışıyoruz.

• Belki insanların tek tek davranışları üzerinde durmak bu konuda bize yardım edebilir. Bir insanın yaşamına düzen verdiği ne zaman söylenebilir? îlkin bu, bir insanın kendi yaşamıyla anlaşmış olması, davranışını doğru bildiğine uydurmuş olması gerekir. Tutkunun düzensizliği içinde benimsediği bir düşünce uğruna ölen devrimci, gerçekte, bir düzen adamıdır. Çünkü bütün yaşamım doğru bildiği bir ilkeye göre düzenlemiştir. Ama bir adam düşünün ki, ömrü boyunca üç öğün yemeğini yesin, parası güvenilir yerlere yatırılmış olsun ve sokakta kargaşalık oldu mu da, hemen evinde soluğu alsın. İşleri böylesine tıkırında olana bir düzen adamı dedirtemezler bize. Böyle bir adam sadece korkak ve pinti bir adamdır. Eğer Fransız düzeni kuru ve duygusuz bir önlem düzeni olacaksa, buna düzensizliklerin en kötüsü diyebiliriz. Çünkü böyle bir düzen kayıtsızlığı ile bütün haksızlıklara yol açabilir.

Albert Camus - Denemeler kitabindan alinti.

Tuesday, July 28, 2009

PAUL LAFARGUE - TEMBELLIK HAKKI ndan notlar.




• Bos zaman, T.S. Eliot'a göre "kültürün temelini" oluşturur.

• "Halkın, ekmeğini kazanmak için harcadığı zamandan baska zamanı yoksa yazık. Ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. Yoksa uzun süre kazanamaz olur ekmeğini.

• Ekonomi uzmanları da, isçilere "toplumsal zenginliği artırmak için çalısın!" deyip duruyorlar hep. Ama bir başka ekonomist, Destur de Tracy, onlara söyle yanıt veriyor: "Yoksul uluslarda haklin rahatı yerindedir. Zengin uluslardaysa, halk, genellikle yoksuldur."

• Sizin iplikçi, dokumacı kadın isçileriniz, bir Yahudi'nin gözünü yaşartacak denli yamalı pamuk giysileri içinde soğuktan titreşiyorlar. Sütdişlerini döktüklerinden beri, kendilerini sizin servetinize adadılar.

• Ama üretici, daha iyi atlayabilmek için geri çekilmiştir.

• İsçi sınıf, her şeyi basite indiren o iyi niyetiyle özünü körü körüne asılamalara ve doğal taşkınlığıyla gözü kapalı kendini çalışmaya ve perhize kaptırdığı için, kapitalist sınıf, kendini tembelliğe, zoraki zevke, verimsizliğe ve aşırı tüketiciliğe vurmuştur.

• Üretici sınıfın kendini adadığı perhiz rejimi, ha babam ha ürettiği ürünler, kentsoyluları aşırı ölçüde tüketmek zorunda bırakıyor.

• İsçilerin, kendilerini öldürürcesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yasama gibi çılgınlığı karsısında, kapitalizmin büyük üretim sorunu üretici bulmak ve onların gücünü iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak, isteklerini kamçılamak ve onlarda sahte gereksinimler yaratmaktır artik.

YENI MÜZIGE YENI SES
Eğer çalışma saatlerini azaltarak toplumsal üretime yeni makine güçleri kazandırılıyorsa, isçileri, ürettikleri malları tüketmeye zorlayarak büyük bir is ordusu kazanılmış olur. O zaman, evrensel tüketimci görevinden kurtulmuş olan kentsoylu sınıfı, tüketmede ve savurganlıkta kendisine yardımcı olmaları amacıyla, yararlı uğraşlarından koparıp aldığı asker, yargıç, berber, pezevenk vb. güruhunu bir an önce basından atmaya çalışacaktır. İşte o zaman, is piyasası dolup taşacak ve çalışmayı yasaklayan demir gibi sert bir yasa koymak gerekecek: tahta bitlerinden daha kalabalık, üretmeyen isçi yığınına is bulmak olanaksızlaşacak. Bunlardan sonra da anlamsız ve pahalıya mal olan gereksinim ve zevklerini karşılamakta olan kişileri düşünmek gerek. Artik, sırmalar takınacak uşaklar ve generaller, dantellere boğulacak evli ve bekâr orospular, delik açan toplar, yapılacak saraylar olmayınca, o zaman, sırma, dantel, ütü ve inşaat islerinde çalışan kadın-erkek isçileri, sağlıklarını kazandırmak ve soylarını geliştirmek için, sert yasalarla kürek sporları, dans ve bale figürleri yapmaya zorlamak gerekecek. Olduğu yerde tüketilmeyen Avrupa ürünleri çöpe atılmayacağına göre, gemicilerin, küçük tekne sahiplerinin, kamyoncuların oturup derin düşünmeleri gerek. O zaman, çok mutlu Polinezyalilar, uygarlaşmış Venüs'ün tekmelerinden ve Avrupa’nın ahlak hocalarından korkmaksızın, sere serpe sevişmeye bırakabileceklerdir kendilerini.


Yüzü killi, kafası dazlak, yıpranmış, eti pörsümüş, sis ve solgun, gözleri fersiz, uykulu ve esneyeduran koskoca bir dişi olan Fransa, boylu boyunca kadife bir kanepeye uzanmış. Ayaklarının ucunda, maymun maskeli, koskoca demir bir gövde, acili ve yürek paralayıcı çığlıkları dünyayı tutan erkek, kadın ve çocukları habere yutmakta, robotçasına. Sansar burunlu, sırtlan gövdeli ve canavar pençeli banka, yüzer meteliklerini kasla göz arasında çalmakta ceplerinden. Bir deri bir kemik kalmış, partallar içindeki aç susuz isçi sürüleri, süngü takmış jandarmalar esliğinde kapitalist Fransa’nın ayağına taşıyorlar küme malları, şarap fıçılarını, altın ve buğday çuvallarını. Langlois, bir elinde külotu, öbüründe Proudhon'un vasiyeti, bütçe defteri dişleri arasında, ulus mallarının savunucularının basına geçip nöbet tutmaktadır sopa ve süngü zoruyla. Yükler yerli yerine konunca, isçilerini kovduruyor, kapıları sanayicilere, tüccarlara ve bankacılara açıyorlar.


Hâlâ anlamıyorlar makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu; insani aşağılık ve ücretli islerden kurtaracak olan, azat eden, bos zaman ve özgürlük veren Tanrı olduğunu.

PAUL LAFARGUE - TEMBELLIK HAKKI

The Last Survivor


Yazdigim ilk Ingilizce hikayedir.


LAST SURVIVOR

1273 April

If you are reading this message right now, you are either an unfortunate survivor like I was, your whereabouts unknown to absolutely no one, or you are an explorer who luckily found this diary while on an adventure.
So… After this time both of us… If you are reading this right now, then both of us Two of us… We know that you are on the island!

If you are on this island my brother, then you have to know some things in order to stay alive, I mean; in order not to die… Well, I am pretty sure that you are deeply wondering what I am talking about. I am talking about the mosquitoes and their poisonous stings. I am talking about the snakes, spiders, scorpions and other repulsive bugs that infest this island.

You must protect yourself from these damn creatures! Whatever you do it`s not important. The thing which is important: You must believe this: One touch from these creatures is enough to kill you, make you a dead man. Believe me man. They are fatal, and there is only one way to protect yourself from these varmints that I know of, and it is to lather yourself in mud…every square inch of your skin. The mud repels the creatures and you will remain safe.. You might wonder how I know this?! I don’t know why but it works and braces you for my answer. How did I get these answers? Are you ready to the answer? Today is my 1000th day on this island. I was never a madman before I was displaced here; I was never crazy before this beginning, I was not madman or crazy until this beginning. I will tell you my story…
So yes, exactly today is my 1000th day. After 5 sunsets and sunrises I began to mark each day on a tree, and my marks kept growing and growing, until there was a millennium of kicks in some wood. In the beginning I was not alone. I and five others survived the ship wreck. There were only four of us after 900 days. One of us died from Malaria: If you know what it means Malaria, you know why you have to protect yourself as well...

We prepared a funeral for him, and burned his body, poured his ashes into the Ocean. If we didn’t do like this, result wouldn’t change, because it is possible when somebody came here even though they may not find piece your ashes…
Anyways, I will continue in any case. Don’t stop me bro, and the things that I can see which is called by you as a bunch of memory…

At the beginning, we set up the most efficient camp that we could right here on the beach; you know, it was hot and hot was good. Those first few days it looked like we were on a vacation on a never touched before piece of heaven on Earth. But then the rain came, and we were forced to seek refuge in a little cave at the end of this shoreline. Our cave was little –just for certificated pigmy worms- but it was still hot and peaceful. However, fortunately, one of was a gourmet chef. He cooked for all of us and I must admit before I die that those meals were better than even my wife’s meals.

We had split up our missions All of us took on different tasks on this island to stay alive; I fished, it was natural for one of us to cut wood and make the fire, and one of us was responsible for hunting buck and sheep. If you have not seen it yet, you will not be able to believe your eyes when you see how many domestic animals there are on this island!

So to speak, two of us went up the mountain to watch for ships or some form of rescue. We would burn as big of a camp fire as we could in case our fire would be noticed by a passing plane or ship, but after one year we lost hope as there because there was no sign from the ships we waited, never one sign of humanity to be recognized. Absolutely no sign of civilization…

You could water in easily if you turn your direction to the forest.. You could eat fresh vegetables and fruits. But you have to know the bad conditions of the forest as well: Anytime you can meet the wild animals which are snakes, spiders, scorpions, and maybe much more. More than much more… They should want sleep with hugging you. If you want to go to the mountain summit, you can find mountain goats. Also you can see -if you are lucky, -could you remember what does it mean?- Because we couldn’t meet yet- I mean: to the ships and you can get out of the island sure on those...
Oh my brother. Just after a year we began to realize that we may never return to our real lives that we had once upon a time. But it was not well enough to prevent finding life strength… We did not admit it to brake our chains which hold our faith`s and believe` together. Whenever if your brain calls the hopeless which in the watch, think the things which hold you on your toes… Instead of losing ourselves in pain and despair -despite being lost survivors- we made a decision to split up our ways; there were three areas which are useful; on the beach, in the forest, on the mountain. These places have different features; if you want to stay on the beach you can fishing and stay at the hot place during day and night without bugs without mug. But if you choose stay at the beach you have to walk fifteen kilometers to the nearest drinkable water source. If you go to the forest, you can find water in easily. You can eat fresh vegetables and fruits. But also you have to know the bad conditions of the forest: Anytime you can meet the wild animals which are snakes, spiders, scorpions, and maybe much more. If they find you as a handsome they should want sleep with hugging you. For another choice, you could want to go to the mountain summit, you might find mountain goats. Also you may see –we should say if you are lucky, because we couldn’t meet- the ships and you would able to get out of that hospitable island.

But if you ask me –and it would have been best thing if I were you that what exactly I did- My advice would have been to you that stay on the beach; it’s safe and warm. What have we been known? Hot was good. So, what does a man want much more in such that island except beer? What does a man want more on a stranded island than beer? Oh dear God! How I wish this island had beer. Long time you will miss to see yellow things in your dreams. I mean beautiful blonde girls and beers. You see this beach is a proof you cannot find every time all of them together. Cold Beer- Hot Sand – Naughty Blondes… But don’t worry man when you pee you forget all of them. Yellow is yellow ha?

Finally, if you want a little advice from this tired old guy who has related with that island to his bone: He advises you also to think of the animals on this island as your friends, your companions. Find for you bucks, mountain goats, parrots, and monkey and tame them and speak with them, so with that way you may forget your aloneness… The bucks, mountain goats, parrots, monkeys, these animals will all speak to you if you listen very closely. This will help you. It will ease your loneliness. Trust me. I had done… like this…

Don’t lose your hope…never…don’t lose your strength…because there is no such thing on this island except for in your heart.

You will learn: What is the (biggest) worst lie that you have ever told?
You will learn: What is most important to you in this entire world?
You will think of everything that you have never thought of before…

I served you from death; I shall not begrudge a piece of smoke from you… Look at the roof, it is under the bed. Did you see? Here we go.. I think you saw.. Not the saw, behind of it. There is a lot of piece of tobacco, not the real tobacco, these are only some piece of leaf but you can fill out your lungs with the smoke even with these… That would be helping you about this situation. Did you see; you are not remediless as you think… You got your wish.

You will crash the gates of your brain! You will see yourself! Front of the windows of your skepticism... And what do you do with this? What will happen when you think? Maybe you will become a philosopher? But whatever you do you will never find one box of Marlboro. As much as you will gain, you will never find! Never! Can you imagine? You must be hurting right now, but don’t curse me for it! This is real; it is real as your right hand... Ha ha ha!! Excuse me, that was only a little joke, I told you that I have gone somewhat crazy since I’ve been here. But this is my way of serving you from death. I have smoke for you brother, look over near the roof, it is under the bed. Do you see it?… I m wont hide from you a bunch of leaf. You must have found it now… A little piece of tobacco, not real tobaccos but these are only some leaves at least that you can burn and fill your lungs with. This will able to help you right now. You are not remediless as much as you think about yourself… Some wishes you will receive. In fact already got it one of them.

But, I’m sorry. My time is done, my wizards as well. I wish that I could have done more with my life. As I said `But` we must look to whatever bright side that we can find: We don’t have to get haircuts, we will never have to get up and labor at work another day in our lives. Imagine the wife in your ear, “Get up you bastard! Get ready for work! You’re late!” Remember this? I know… I know these are too good to be true. But don`t worry! This is the just one gift which is the island gave to you. Do not wait another one. It’s all over now.

Finally, be strong. Keep your eyes open, because as you will see, this island is not according to the beginners. Take your notes come to class of advance.
In the end, After I die on this island, all the tomorrows will be like all the yesterdays for the last two thousand years. Nothing will change.
The world dismissed me and now I -must- dismiss you…

Good-Bye…

1276 May
Serdar O…., the last survivor on the island.



A wrinkly old man named Serdar stands up and puts his diary back in his bag which is next to tobacco leafs on the roof. And he walks slowly to the shore to step on a ship that took 6 years to rescue him, a big smooth smile as on his old face…

ne nedir?


Aşk;

senin dilini bilmeyen uzak doğulu bir turist;

sen ne söylersen söyle, o, başını eğerek sana hep

gülümseyecektir...
Yalnızlık,

kötü kokan bir çorap;

bir vakit sonra sahibini de rahatsız eden...
En iyisi katlayıp üstüne oturmak,
ve
ıskalamadan hiçbir kareyi
manzaranın tadını çıkarmak.

Para,
sokakta el ele yürüdüğün sevgilin;
yanında olunca kadınların sana hep daha çok baktığı.

Hayat;
kulaklarının uzun süredir uğramadığı bir radyo istasyonu;
sen
dinlemesen de
o hep
çalar.

Ayakta işemek,
erkekler için bedeli ağır bir ayrıcalık;
diyetini,
etimizi en az bir kez fermuara sıkışarak ödediğimiz.


Korku;
kül tablasında olduğu halde yanmaya devam eden bir amerikan sigarası;
vazgeçmez seni öldürmekten
bir an olsun;
sen onu öldürene kadar.

Aşk,
suçu henüz kanıtlanamamış bir elbise hırsızı;
aynı örtünün altında üşüdüğün sevgilinin tenine değinceye kadar masum.

Yalnızlık;
etrafına sadece sürüden ayrıldığı zaman saldıran, azılı bir boğa;
başını yaslayacağı tek yer cellâdının elindeki kalp rengi pelerin.

Mutluluk;
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında hizmet gören kadrolu bir tren;
ya geç gelir
ya da çoktan gitmiştir.

Aşk;
karşısındakiyle el işaretleriyle anlaşan bir dilsiz;
bu dili bilmeyen ve onu uzaktan kaçamak bakışlarla süzen birinin anlam
veremediği.

Hain;
kendine en yakın bildiğin dost;
tek farkı, artık dost değildir.

Alkol;
seyyar satıcısının elinden bir otobüs yalnızlığında
devralınan yapışkanı

bitmiş bir yara bandı
ya da
hangi yol üstü lokantasından olduğu hatırlanmayacak kadar eski ve kuru bir
ıslak mendil;
içimizdeki yürek acısına ancak o kadar iyi gelir.
serdaronuk diye biri yazmış
Hayat dediğin şey;
rüzgârlı
ama güzel bir öğle sonrası….


Hayat;
rüzgârlı

ama güzel bir öğle sonrası,
sen
etekleri suda uçuşan bir vapurun pilelerinde (otururken) martılar konuşurken kendini erteleyip okumaya çalıştığın gazete;
sen ne kadar uğraşırsan uğraş, rüzgar dinmedikten sonra almaz istediğin şekli;
aldığındaysa sen ve vapur; çoktan iskeleye varmış olur.

20`li yaslar


az sonra, her turu sorununuza bir kac saniye icinde yanit bulabileceginiz eksiduyuru.com adli soru-cevap-paylasim sitesinde, cok sIkIldIgInI belirten bir kullaniciya cevap olarak yazilmis bir basligi okuyacaksiniz.. sorunun icerigini tIrnak icinde baslIk olarak kIsalttIm..

`cok sIkIlIyorum`

dert etme 20 yaşından sonra çok tekrar var hayatta.

belki bir seyler ekleyebilirim:

uykuya dalmadan once hayal kurabiliyorsan bunlardan cok daha beterleri icin hazirlanmis tehlike aninda cildiriniz hakkini kullanmak senin icin cok erken. canini cok sIkma. gecicidir. yeni insanlar tanimaktan bikmis olman tanidigin eskilerden artik hic haz almadigin anlamina gelir ki bu benim de cok sevidigim bir oyun. ya, hayatindaki -her hatirlayisinda yuzundeki cizgileri biraz daha guzellestiren seyleri yasadigin insanlardan onlara bir daha asla geri donemeyecek kadar ayrisindir, ya da geride kalan o bedenler o kadar guzeldir ki yeni gelecek olani/olanlari hic hak etmedikleri ve beklemedikleri agir testlere sokarsin. citani biraz dusur. onlara da sans tani. goreceksin ki hayat aslinda hic de tek kullanimlik degil.

evet uzgunum. guzel espiriler yapan, ucunda seni kirmak bile olsa sadece guzel olanlara gulen, akilli, nerede osurmasi gerektigini bilen, en az 6 tane saglam aci yasamis, gozlerine baktiginda aklini, hasktir lan yoksa cennet var mi?, sorusuna goturecek bir kiz-erkek-sevgili bulana kadar bu boyle gordugun herkesle ayni donemecten gececeksin.

bilgisayarimi acmak icin ona her uzanisimda acma dugmesinin uzerindeki ortasindan ince cizgi gecen o kirmizi isareti neden bana kultablasinda sonen bir sigaram oldugunu hatirlatiyor? iste bunu ben de bilmiyorum.

her seyden sIkIlmak iyidir. seni daha yaratIcI yapar. gozunun onunde olup da gormediklerini gormeni hergun kulagina fisildayan o yirtik corapli dusunmek denen o guzel kucuk fahiseyi daha iyi tanimani saglar. mantar ya da kokain gibi; algilarini kabartir. sen sIkIlIrsIn o ayri. kapitalizmin uzerimize sabah aksam attIrdIgI bir dunyada yasiyoruz. ve envanterdeki gezegenlerin en gecerlisi bu. her seyin en az bir bedeli olmali evvelinden yani. ez-cumle, arkadasim ben yaratici degil, mutlu olmak istiyorum, diyorsan sizi soyle kalabaliga alalim.

Bir sumuklu bocek ve bir kaplumbaga satin al, birbirlerini kovalamalarini izle. kopeginin baska kopeklerle sosyallesmemesini dert edecek kadar rahat bir hayatinin oldugunun farkina var deyip zaten bildigin bir seyi yeniden gozune sokmanin ne kadar manasiz oldugunu sen de bu cumlenin sonuna geldiginde anlayacaksin. bunun hakkinda daha fazla harf sarf etmeye gerek yok.

turk sosyoloji tarihindeki yerini koruma konusunda dirhem zayiflik gostermeyen ust komsular ne senin ne de eger gerceklestirseydi olu-5-eski ust komsusu olacak benim icinden kolaylikla cikamayacagimiz beter bir durum. evet onlar birer varliktan ote birer durumdur. yani siz bunun boyle olmamasi icin ne yaparsaniz yapin onlar verdikleri kalIcI rahatsizliktan oturu hic bir zaman ozur dilemeyecek geberesice durumlardir. anlasamazsiniz. yapabilecegmiz tek sey; ust benligin sesini biraz daha fazla dinleyip bir ust komsun oldugu fikrinden ve yuksek sesle muzik dinleme tutkusundan kisa araliklarla vazgecmektir.

kardesinin OSS den yuksek puan almasi aile ici, kainat bizi boldugunden beridir muhtemel suregelen abi-abla kiskancliginin siradan bir ornedi. yok ben onu kiskanmiyorum, sey aslinda, gibi kendin soyle-kendin kan masalarimiz malesef bu konu hakkinda gecici bir sure hizmet verememektedir. Daha guzel bi hayatin yasanabilecegi, onun basarisiyla sen de mutlu ol, kampanyamiza kisaca bir goz atmaya ne dersiniz?

anneden sIkIlma. anneden sIkIlnmaz. olsa olsa sIkIlIr o. simdi yasasaydi da, soyle kucaklasaydim onu doya doya. sIksaydIm kollarImIn arasInda. onu da sev. gunde 20000 kusur kere sIkIlIp genisleyen kocaman bir kalbin var. bir kaci kere de da onun icin ezilip buzulsun. ne olur ki?

arkadaslarinin muhabbetlerinin surekli tekrar etmesi de gayet normaldir? bunun tersinin olabilmesi icin gercekten cok tasak adamlarla-kizlarla, ya da her gun baska bir maceranin pesine verecek kadar zengin orospu cocuklariylan, ya da bir kac tane dahi ile takilman lazim. bunun disinda sanmaki herkes her gun yeni bir konu hakkinda doktirin veriyor. bildik siradan seyler,

-aa bu mu ahu, nun yeni sevgilisi
-memete bi gommusum winningte aklin almaz
-dun beyaz sov cok komikti yau
-aa ayakkabilar yeni mi
-pkk teror orgutu, dtp, ordu
-havalar da cok sicak
-meyve yer misin, bi bira?

hayat boyle…

kilo alamiyorsan. bol bol karbon-i hidrat tuketeceksin. vucudun enerji kaynaginin turkcesi bir nevi: ekmek ve hamur isi. uyumadan once yersen daha bi verimli olur. bi ise yarasin diyorsan vucut falan poroteinle birlestir. princ, tavuk-biftek-ekmek-salata her gun karsilasmak zorunda oldugun kabusun olsun.

tavsiye vermek adetlerim arasinda yok saniyordum. gorduk ki sanmak da buyuk yanilgi. yeni birileriyle tanis, otur bi cay-kahve-bira-sarap ic. nereliymis, nerde okumus bi sor. beraber balik tutmaya, pisiklete binmeye, kosmaya, yuzmeye, bara gidin. kopegi varsa kopeklerinizi beraber gezdirin. ust komsundan vazgec, o da senden gececektir. uyurken kardesinin yanina git, yuzune bak. o an icinden gecenleri dinle. anneyi hep sev. 9 ay diyorum. altina sictiklarin diyorum. iki ayaginin uzerinde durdun diye gotun kalkmasin. arkadaslarindan cok daraldiysan, vodafone yeni kampanya yapmis ona gec. g-mail de eski adresini getirene 5gb alan veriyormus. az az sIk sIk ye. sigara varsa azalt. bitince de bilgisayari her defasinda acarken karsilastigin o dugmenin uzerinde bas… hala yasiyorsun. Kaldir kafani derin bir nefes al…

20 yasindan sonra cok tekrar var hayatta…

`zengin biri ilen zukusmek istiyorum`

“Peki, lafı dolandırmaktan bıktım. Ben 25 yaşında güzel (olağanüstü güzel) bir kızım. ayrıca Anlaşılır ve harikuladeyim. New york’lu değilim. Evlilik için yıllık en azından 500.000 $ geliri olan bir adam arıyorum. Kulağa ne kadar garip geldiğinin farkındayım ama şunu da düşünün ki yıllık yarım milyon dolar new york gibi bir yer için orta sınıf sayılabilecek bir gelir. Yani çok abartmıyorum sanırım. Var mi buralarda yıllık yarım milyon dolar kazanan biri? Ya da onlardan birisinin karısı? Bana ipucu verebilir misiniz? Yıllık 200-250 bin dolar kazanan bir is adamıyla ilişkim oldu ama maddi anlamda engellerle doluydu. 250 bin dolar bana batı central park’ta yaşamayı vaat etmeye yeterli değil. Yoga derslerinden tanıdığım bir kadın bir yatırım danışmanıyla evlendi ve şu an tribeca’da yaşıyor, o kadından eksik hiçbir şeyim yok. O zaman o neyi doğru yapıyor? Nasıl onun seviyesine erişebilirim? Aşağıda sorularımı sıralıyorum: -Bekar zengin adamlar nerelerde takılıyorlar? Bana belirli bar, restoran isimleri verebilir misiniz? – Bir eşten beklediğiniz nelerdir? Lütfen dürüst olun beyler, duygularımı incitmekten korkmayın. – Ozellikle bir yaş aralığını hedeflemeli miyim? (bu arada ben 25 yaşındayım.) – Neden yukarı doğu tarafındaki savurgan hayat yaşayan kadınlar bu kadar basitler? Zengin adamlarla evli ama onlara hiçbir şey sunamayacak kadar “düz, basit” kadınlar gördüm. Diğer yandan da barda tek başına oturmaya mahkum olmuş inanılmaz hatunlar… buradaki sorun nedir? – Hangi meslek gruplarına bakmam lazım? Herkes avukat, yatırım danışmanı, doktorları bilir. Bu adamlar gerçekte ne kadar kazanır ve nerelerde takılırlar? Su hedge fundcıların takıldıkları yerler nereler? – Evlilik ya da sadece kız arkadaş olma konusunda nasıl karar verirsiniz? Ben sadece evlilik (burası büyük harfle) arıyorum. Lütfen hakaret edecek şeyler yazmayın. ben burada kendimi dürüstçe ortaya koyuyorum. Bütün güzel kadınlar yüzeyseldir en azından ben öyleyim. çıkamayacağım adamlar aramıyorum, görünüşü, kültürü, zevkleri uymayan.” Ve bu muhtesem teklif ve sorularin ardindan yatırım uzmanı arkadaşın yanıtı gelir: “Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum ve ikileminizi son derece anlamlı buldum. size sorununuz için şu analizi sunuyorum: Oncelikle ben sizin zamanınızı harcamıyorum. Yıllık yarım milyon dolardan fazlasını kazanan biri olarak sizin kriterlerinize uyuyorum. Bunu belirttikten sonra ne düşündüğüme gelince: tüm yönetim, isletme kurallarını bir kenara bırakalım, öneriniz basit bir ticaret: siz ortaya güzelliğinizi getiriyorsunuz, ben de paramı getiriyorum. Benim gibi bir adam için teklifiniz sıradan, basit ve boktan bir iş teklifi. Bakın neden? Buraya kadar güzel, sorun yok. Ama şöyle bir sakınca var ki, zamanla sizin güzelliğiniz sönecek ama benim gelirim sürekli artmaya devam edecek. Aslında benim gelirim büyük ihtimal artacak ama şu kesin ki siz gittikçe güzelleşmeyeceksiniz. Iktisadi terimlerle açıklamak gerekirse siz değer kaybeden bir kıymetli varlık (asset) iken ben değer kazanan kıymetli bir varlığım. Ayrıca sadece değer kaybetmiyorsunuz, değer kaybetme hızınız da gittikçe hızlanıyor. Izin verin açıklayayım: şu an 25 yaşındasınız ve önümüzdeki 5 yıl için bu müthiş güzelliğiniz devam edecektir ama her gecen yıl azalacaktır bu. Hele 35′e geldiğinizde kafanıza bir taş düşecektir. Wall street terimleriyle de açıklamak gerekirse sizi bir ticari pozisyon (trading position) olarak düşünebiliriz, uzun dönemli yatırım değil (not a buy and hold) yani engel… evlilik. Ticari yaklaşımla sizi satın almak mantıklı değil (bu benden istediğiniz şey) onun yerine leasing etmeyi tercih ederim! Belki çok acımasız olduğumu düşünüyorsunuz ama sunu söylemeliyim ki eğer param gidecekse, yani siz de, güzelliğiniz gittikçe azaldığı için bir çıktıya (out) ihtiyacım var. Bu kadar basit. dolayısıyla bu anlaşma evlilik yerine çıkma (dating) durumunda mantıklı olur. Konudan ayrı olarak, kariyerimin ilk yıllarında etkin marketler ile (efficient market) ilgili çalıştım. Sunu merak ediyorum ki, sizin gibi cazibeli, güzel ve harikulade bir kadın nasıl olur da aradığını şu ana kadar bulamaz? Dolayısıyla güzelliğinizle ilgili olarak bahsettiklerinize inanmakta zorluk çekiyorum. Bu arada, her zaman kendiniz için para yapabilecek bir yol bulabilirsiniz ve sonra bu zor konuşmalara gerek kalmaz. Ama şu da var ki, siz yine de yolunuzu bulacaksınız. Klasik “pump and dump”! (hisse senedi fiyatlarıyla ilgili yanlış, yanlı yorumlar sonrasında fiyatlarının birden artıp sonrasında sönmesi) Umarım söylediklerim sizin için yardımcı olur ve söylediğim gibi leasing olayına girmeye karar verirseniz haberim olsun. New york etkileyici bir yer…”

aydar dummen e mektuplar -1





Selam saygı değer Aydar bey biz burda altı kişiyiz; sayayım, Gangbus’tan rahmi, Crazy Orgy’den Hayri, Hot Blonde Teen analzejik antiemflamatuar’dan Fehmi, Cumshot Swallow’dan Remzi, Big Tits Brunette’den Abdi, Gloryhole temizlikçisi $ukri (isminin baş harfinin dolarla olduğuna bakmayın aramızda en zor iş onunkisi).

Yıllar yıllar var sizi takip ediyoruz. Yani öyle gazeteden falan değil. Nereye giderseniz gizli gizli peşinizden geliyoruz. Oturmanızı kalkmanızı. Yatmanızı ve dahi sıçmanızı bilem bile biliyoruz artık…

Biz yaptığımız bu hayır işinde nefer olarak sizi aldık. Ne zaman hangi hususta bir ikileme düşsek, teşkale alsa içimizi pırpır etse yüreğimiz örnek kayıtlardan bir ikisini çıkarıp izliyor, arkadaşlar arasında “Aydar mir’imiz olsa acaba bu durumda ne yapardı” cinsinden istişare ediyoruz.

Son söz; ama havaların bozduğu şu son günlerde gün ışığı azalışı ve enerji fiyatlarında meydana gelen büyük artış sebebiyle gün ışığı kullanılarak yapılan çekimlerde de azalma olduğundan evde kapalı kaldık. Dışarı çıkmıyoruz. Biz de okuyup feyz alırız diye ismi adınıza ve adımıza yakışır gazetede gelen sorulara verdiğiniz cevapları bir anne hassasiyetiyle okuyoruz(aramızdan bazı arkadaşlar sektöre farklı kulvarlardan (Kulvarın Türkçesi: şerit) giriş yapmışlardır zamanında onlarda bu hassasiyet mevcuttur)…. Gelin görün ki üstadım…. Ya ne üstadı! Aydar aydar! Bizi dinle! Bırak şimdi pantolonun üstünden öyle gözüküyor numaralarını! Hep yalan yanlışsın! Hep böbrekten sallıyorsun!.. Teorilerin tamamen safsataymış. Bizi yıktın. Kalbimizi kırdın. Yaptığımız iş değil g……zden s…tin. Neymiş efendim: “Nişanlımın kulağına kaçırdım hamile kalır mı?” Tarafınızdan verilen cevap: yav aslanım olur mu öyle şey. Hiç kulaktan çocuk olur mu? Bırakın bu safsataları canım. Modern olun biraz.”

Yalan! Kırbaçlı yalan!

Olur, kulaktan da çocuk olur, g.tten de. Bunu biz biliriz Hayri Efendi. Biiiz!

Bırak bu işleri “haydar”, oturduk düşündük, kafasını kafasına verip istişare ettik ve biz sezin “dümen” yaptığınızı düşünüdük. (özellikle en çok sukri düşünüyor)

Saygılarımızlan…

Porno Emekçileri Derneği

(Yukarıda yazılan yazımsı şey tamamen sallamadır. Yazan bu yazının içinde yer alan şahıslar da zaten -Aydar beyi kesinliklen tenzih ederim ki -kesinliklen dallamadır. Yoksa zikişi zokuş olaylarını aydar bey’den iyi bilmeleri no mümkündür.)