Saturday, September 22, 2012

bir kadın'a






Bu seni bıraktığım son ağustos ayı.
Bu hayatımdaki en susuz yaz.
İçimde mevsim bilmeyen kanatsız bir ayaz.
İçimde acı,
içimde içimi acıtan seni unutmak.
İçimde acıya
ve seni unutmaya dair
yıkılmak bilmeyen müebbet bir inşaat.

Belki bir ihtimal olurdu
geri alabilseydim içimdeki çocuğu
gittiği son saklambaç oyunundan.
Ama mümkün değil
bir harften bir kitap yaratmak
ne de benden bir adam.
Gidiyorum.
İçimde ilk defa pişmanlıklarım,
pişmanlıklarımın mağarasını koyulaştırmaya gidiyorum.
Gidiyorsun.
Son kez.
Sen de,
benden kalan iki kırık hatıran
başkasının olmaya.
İkimiz birden,
ceplerimizde küskün birer heves
koşa koşa kaybolmanın dehşet karanlığında...
Bir gözyaşı kadar değeri olmayan bu yazık hayata daha iyi tutunmak adına.
Yazık.

Ait olmak kurnazca ve dingin.
Vazgeçmek ihanetin yüzündeki lanetli gülümseme.
Kaybetmekse normal.
Vazgeçmekten korkmak da elbet!
Ama sen,
omzunda –haklı olarak- uyumak için bir baş arayan kadın.
Ne olur hiç korkma!
Sen ilk adımını atıp eşiğini aştığın o evden.
Korkma...
Bir daha asla geçmeyecek saklambaç düşkünü o çocuk sizin semtten. 

yazar: eksik günlük

Wednesday, April 4, 2012

Modern İnsanın Sıçmakla Olan İmtihanı


  1. modern insanın en büyük sıkıntılarından biridir.

    modern insanın en büyük sıkıntılarından birini şahsen sıçmakta buluyorum. evet bildiğimiz sıçmak. önce bokun gelmesi bekleniyor. bekleniyor... ve bekleniyor mihail...

    yani aslında bu öyle nöbet tutar gibi bir bekleyiş de değil ama evet dost o bok bekleniyor. kaka diyelim bu satırdan sonra. kaka daha modern. ve kaka nihayetinde geliyor.

    bu kakanın gelmesi mevzusu da bir ilginç. size çok enteresan bir anımı anlatayım: aşk gibi mesela bu kakanın gelmesi. geliyor ve vuruyor. beamm.(vurma sesi) o an gözde bi parıldama beyinde orta ölçekli bir şaklama oluyor. misal, diyelim yolda yürüyorsunuz ve otobüs kaçacak adımlar hızlı falan. ya da kafenin birinde oturmuş tavla atıyorsunuz. hop bi baktın kaka geliyor. geldi. beamm (bu sesin ne olduğunu biliyoruz artık) o anda gözde bir parlama beyinde kakayı en hızlı ortadan kaldırımımına (türkçede var bu kelime) yönelik bir iştah açılması yaşanıyor. bi halet-i nez hali vuku buluyor tabiri caizse.

    bununla da bitmiyor bittabi. sonra kakayı bırakmak için en hızlısından bir çıkış yolu aranıyor. bir matrix,teki anahtarcı havası sarıyor bünyeyi. bir seçici geçirgenlik kaplıyor gözlerdeki fer,i. her ne kadar cehennem onaylı birer zındık olsak da her yer cami her lokanta, abim be bi tuvaleti kullanabilir miyim?, oluyor.

    söğüt gölgesine sıcarmış gibi bir hava olmasın diye de yalandan bir ayran söyleniyor tuvaletinin bir miktar daha eskitileceği lokantanın huzura giden merdivenlerinde. ve bu meşakatlı yolculuğun sonunda tuvalete varma eylemi nihayetinde zuhur ediyor. götümüz hülasası ile kendi seksi ve gerekiyorsa kıllı çıplaklığını dünya anamızın oksijenine değdiriyor. lamı cimi yok göt bildiğin açık yani arkadaşlar. ve kakalamaya son derece hazır.

    aman o da ne canım!! hayretler olsun. bunlara da mı reva göreceğdin bizi yarabbim! bir bakteri mi o gördüğüm sanki? ever bir bakteri gördüm sanki? peki ne yapacağım? ne yapılmalı? tabi ki dünyadaki en güçlü bakteri öldürücüsü olan tuvalet kağıdını tuvalete sereceğim. (hal üzere bahsi geçen tuvalet alafranga olandır. alaturka olup da her torpido atışta göte geri sıçrayan su damlalarıyla bravo dostum yea yazan delik`ül kübarı başka bir bahiste inceleyeceğiz) ve bütün bakterileri üzerlerine bir serişte yok eden tuvalet kağıdının anne sicaklığına güvenilip alafranga tuvalete çömelinir.

    ve işte hayat her şekliyle o anda vücut bulur görülesi ibreti alemlik sıfatımızda. bir üzülür gibi olur yüzümüz, bir büzülür. bir terler, bir gerilir, bir serinler, bir neşe kaplar bir sıkıntı. ve tam o sırada bir koku alır yerinden aklı. koku ki ne koku! aman yarabbi! ama buna da çare olmuştur çağlar üstü modernizim. sifon kokunun kendisini tüm aleme bırakmasına müsade etmeyecek ölçüde kısa aralıklarla çekilir. iki dop dop, bir sifon bu konuyu açıklayıcı olarak iyi bir örnek teşkil edebilir.

    ve en nihayetinde bütün cerahat kübar-u sonsuza duhul edilir. iş bitirilir. yüze yansıyan tüm o ikircikli haller gitmiş giderilmiştir. artık serin bir yel eser badenin ucundaki lalede. püf püf. ama göt hala kirlidir. bir şekilde büzüğe asılı kalan komando kakalar temizlenmelidir. ve bu sıkıntılı hale en güçlü bakteri yok edicisi tuvalet kağıdı bile yetişemeyebilir. o halde? süpermen? yoo. tedbirli kişi zaten tuvalete girmeden önce kakasının şiddetine mukabil bir miktar tuvalet kağıdını çoktan su ile terbiye etmiştir. suya eleştirilmiş kağıtla bir iki perdah macun çekilir laleye önce. yatıştırır. serinliğe bir perde daha katılır. su iyidir. kırk yıl sonra bile hatrı sayılır. sonra asılınır yanda dönmeyi bekleyen ruloya. sanki anasına küfretmiş gibi. seni ben amna kodum rulosu gibi.

    ve bütün got pürü pak edilir. sonra arkasından sövülmesin diye tuvaletin üstüne serilen kağıtlar elle dokanılmak istenmediğinden ayak ucuyla tuvaletin içine itilir. sifon var güç ile çekilir. bir daha ve bir daha. ve allahımmmmm!! (violin concerto in d minör op.47 j. sibelius/ a. dubeau burdaki coşma anının sebebidir) şööööör!!! bok geldiği nalet cehenneme gönderilir. pis.

    ve o unutulmaz döngü. o hipnotize eden girdap. yok oluşu kahverenginin ve akşam yemeğinden kalmış nohut tanelerinin. bir ahenk kaplar hacethaneyi. ama gel gör ki (gorki sen gelme) eller hala kirlidir. en az 25 bakteri tünemiştir. ve 25 bakterili o pislik yuvası eller acilen temizlenmelidir. lavaboya eğilinir. suyu özgürleştirecek çeşmenin başıyla oynanır. kenardaki kesilmiş yoğurt kabının içindeki sabun en temiz yerinden kavranır. aynadaki yansıma dikkat ile incelenir. bu mudur dünyadaki sorunlara çare olacağını sanan adam ya da evde kaç bira var lan acaba şeklinde akse bir kaç felsefi soru yöneltilir, aynanın dökülmüş sırları arasından. eller temizlenir. eller kurulanılır. elleri kurulamakta kullanılan paketleme kağıdı çöpe defnedilir. son bir iki damla pantolda silinir. önemliyse saç bir iki düzeltilir. kapı çengelinden kurtarılarak itinayla itilir. ve seni, tuvalet sahibini, bu yolda çok mücadele verip çok sıvılar kaybetmiş laleni rahatlacak o son cümle söylenir:

    bizim bi ayran vardı ne oldu abi?

    ve modern insanın sıçmakla olan mücadelesi her ne kadar biraz yavaşlamış olsa da hiç bir zaman bitmeyecektir. bbc earth. göt is the sky...

Sunday, January 1, 2012

dilenci


"Neden burada oturuyorsun?" diye sordu genç adam, elini açmış köşede duran yaşlı olana.

`Hiç` dedi yaşlı adam.

`Hiç bir şey yapmadan oturabilir mi insan?` dedi genç olan.

Açtığı elini gösterdi yaşlı adam, `Bak,` dedi ve üfledi eline, `İşte hiçlik bu` diye.

`Hiç olur mu?` dedi genç kalan, `Bak! Ben çektim bile o nefesi içime.`

`O zaman,` dedi yaşlı adam, `hiçlik senin de içinde...`