Thursday, May 6, 2010

Hiç değişmeyecek hayatım… hayat..




Bundan 10 yıl sonra da yine kar yağacak ve “ben karı seviyorum” diye espriler geçecek çıkar sokakların baca aralarından. Belki biraz daha gri yüzecek gök yüzünü; hapishane olmayanların hapishanedekiler için yaptığı gibi, yine yüzüm PVC garantisinde, kış dışarıda, ben kışı üşüyeceğim.



Yine radyoda benimkine hiç benzemeyen bir hayatı endişelendiren ortalama acılardan-kopya aşkları ezen bir şarkıyı ezbere dinleyeceğim -belki de bu yüzden-.

Üşüdüğüm halde çoraplarımın içinde ayaklarım manasızca terleyecek yine, ve bu vesile ile ziyaretime gelen hayvan olduğum düşüncesi aklımdan hiç silinmeyecek.



Yine otobüse binip Çamlıca’dan Kadıköy’e, Çamlıca’dan başka türlü kuruyan hayata, Çamlıca’dan Çamlıcasızca, Çamlıca’dan O’na, Çamlıca’dan onlara 40 dakka’da gideceğim. Canım sıkılmasın diye aklıma geldikçe yine oğlum “men dakka duka” diyeceğim. Attığım ilk adımımdan kelli çamur bürüyecek yine her yanımı. Burnum üşüyecek yine, akacak, silmeyeceğim; otobüstekilere inat.



Yine tek başıma, olunca kıvamına yani yalnızlığım, üşimiyivereyim diye camıçerçeveyiperdeyikapınınaltındakisüngeri ve yeleğimin üstünden iki düğmeyi sıkıca kapatıp osuruğumla muhabbette havayı buram buram soluyarak ve bundan aldığım büyük hazla kokusunu iyi bildiğim için yanlış yazmayacağım, kelimelerin arasından yanlız, ‘yalnız’ı.

İnadına ve abana abana dudaklarıma tuzlu çekirdek yiyeceğim ve 31 çekmek adına malzeme hiçbir kadın varlık geçmeyecek sokaktan, sokakta kadınlar olmayacak; yorganımın sıcaklığından istifade böyle ayıp fikirler; apış aralarıma sızdığı vakitler; sokak kadınlarından başka.



Yine adamlar çıkacak çatılara, açmak için, çatılardaki kiremitlerin seçebildiğinin arasından su gider yolları tıkalı –aslında özel bir adı olan ama benim bilmediğim- boruları. Ellerindeki –o anda karla iştigal edildiği için- kar kürekleriyle, ölmeyi… düşmeyi… daha da elim – fena – feci – beter –ne kadar çok tekrar var hayatta ve ne bu kibir yeter- sakat kalmayı, çocuklarını babasız, kadınını kocasız, evini ve tüm Avrupa birliğini sakallı, bıyıklı ve kel bir adamdan yoksun bırakmayı; bunların da hiç birini hesaba katmadan dünyalara sığmaz o yükü, az mı sayılır bu şekilde bir ödeme; göz’e alarak.



Hiç değişmeyecek hayatım… hayat..



Yine oynayacağım kafamın arkasındaki sanki ben onunla oynayabileyim de derdi kederi unutabileyim de diye orada çıkmış; yağ bezesiyle.

Burnumu karıştıracağım yine dirseğimi göbeğime yaslayıp. Ve gözlerimi kapatarak, parmağımı hafiften gözümün altına sokacağım iyi ve az olan şeylerden iki tane olsun istediğim, aklımın karıştığı ve canımın bu kırışıklıktan faydalanarak bunaldığı zamanlar. Pencerenin üstündeki damlalar saatlerce aynı kadere duracak yine hiç sıkılmadan ve ben buna yine ısrarla hayret olmaktan kendimi alıkoymayacağım.

Okuyacağım yine, hem de her şeyi “ben nasıl olacağım” a cevap bulmaya, beslemekten sıkıldığım içimdeki hayvana gem vurmaya.

Gece uyumazdan önce uzun süredir kimseyle sevişmediğimi hatırlatıp muamelesinden memnun kaldığım elime; yastığıma kadın, yatağıma vajinası muamelesi yapacağım.

Yine ter kokarak uyanacak koltukaltlarım. Ne kadar çabuk uzuyor? Kargaşası yaşanacak yeniden her girildiğinde banyodaki aynada ıslanmaya.

Her acılı yemekten önce -yani içinde ve öncesinde bir acı yaşanmasında sakınca olmayan- etrafımdakilere onlarla beraber bu işi yaptığım, onlara bu fırsatı verdiğim, onları bu şerefe nail ettiğim ve böyle böyle pek saçmalayarak beni çok fena sevmeleri gerektiğini düşünsünlertaşınsınlardakararversinler diye, “Bana acı dokunuyor ama…” deyip, biber ve envai çeşidinden acı yiyeceğim. Sonra da gülerek haklı çıkaracağım yüzümdeki rengimi; fazlasıyla kendimi.

Yine sırf benden önce birinin oraya oturup ısıtmış olmasını dileyeceğim, minibüs arkası 4 kişilikten cam kenarı koltuğa, benzer bir kış günü, son arabaya, ilk yolcu binerken, düşünecek onca çaresizliğim, acizliğim… ve kalemimi neden fena fellah çeviremediğim.

Yine her gece tek ve geç yatacağım. Sabah çükümün ucu göbeğimden ziyade semaya dönük uyanacağım. Şifreler gizli olacak yine, fitne fesat – fitne fücur apaçık.

Yine küfrederek, yine tükürerek uyanacağım. Aramızdan biri peygamberliğini ilan etmezse, yine salıdan önce pazartesi gelecek İse’vi takvime göre.



Hiç değişmeyecek hayatım… hayat..



Yine tırnaklarımı kemireceğim, sigara içmeyeceğim diyeceğim, kafamın içindekiler yüzünden kafamın üstündeki siyah kıldan insanlık süsü’mler dökülecek.

Anneannemim ördüğü yün çoraplar ayağıma ben bara gideceğim, bu iki uzak efsaneyi yek vücutta harmanlamanın verdiği ucuz – pespaye – her şeye muktedir olduğunu sanan çöm bir ukalalıkla “içimdeki ve dışımdaki hersesi” bastırsın diye “Ha! ha! Ha!! İşte ben böyle bir adamım amına koyim!” diye düşüneceğim zor zar zapt ettiğim dengemin kaybolmasından tırsarak, boşta gezen elimi yasladığım duvardaki -küçük ölümsüzlük çabaları- yazıları okuyup fermuarıma sıçrayan çiş damlalarından habersizce gittiğim
“O” barın tuvaletinde…

yazan: eksik günlük

fotoğraf: devianart/desiretobewamp

No comments:

Post a Comment