Tuesday, May 4, 2010

Bir Gün Bir Yerde Biri Ölürse


Her fikir onun peşinden koşan için karşısındakinin tersini iddia ettiği kadar gerçektir.

Lanet okumakla bir yerlere varılsaydı keşke. Dünya da "bize" karşı yapılan kötülüklerden sonra atılan zılgıtların yakılan ağıtların ardından yukarıda hiç bir şey yapmadan oturan zalim ya da gördüğü halde hiç bir şey yapamayacak kadar aciz tanrıya sesimiz çoktan varır da bizi ihya ederdi.

Ama gördük ki öyle olmuyormuş. Karnında taşıdığı yavrusunu kendisinden önce toprağa girdiğini gören anaların, tersini yaparsam belki kınanırım korkusundan, kendisini dinlediği tanrısından gelen doğmalarından ya da harbiden de has delikanlı gibi "vatan sağ olsun" diyen babanın kan akan gözyaşları canımızı canlarımı dağlarda ölümün elinden alamıyormuş. Kurtaramıyormuş onları susadıkları kana doymak bilmeyen orospu çocuklarının ellerinden.

Neye yazıyorum ki?

Neye yazıyoruz ki...?

Bin kere on bin kere yazsak ne değişecek ki.?

Kim dinleyecek seni beni bizi.?

Ne farkımız var acısının anlamak ne haddimize yanına bile yaklaşamayacağımız o gül anaların dağ babaların feryatlarından. Yok! Zırnık kadar bile yok!

Biz!

Aç kaldığımızda açıkta kaldığımızda aciz kaldığımızda biz kelimesine sarılan bizler. Hiç bir şeyi değiştiremeyeceğiz. Bizi seni beni bezdirebildiklerinden değil gerçek "al sana yarrağam işte bak buradayım" diye parmağını götümüze götümüze dürttüğünden durum öyle. İstikrarlı ve süreli bir hal almış ölümün bu terör hali bunu isteyenler istemeye devam ettiği sürece hiç bitmeyecek. Onun dışında "biz" ne halt edersek edelim. İstersek götlerimizi iki yana ayırıp bağırıp çağıralım, en yüksek tonda lanetler okumaya damla ara koymayalım, bu derenin ağzını ona kan damlatanlar tuttukça hiç bir skim değişmeyecek.

Neresi Aktütün ya da bir başka bir yer... Fark eder mi... ölen aynı renk giyinmiş yine. Mermi g3'un ak-47'nin ağzında ölüm olmuş. Buna dur diyecek orospu çocukları ağızları açık, bıyıkları dudaklarının kenarından sarkık, plakalarında kırmızı birler sıfırlar, apoletleri ne skime oralarına takarlar bilinmez dut olmuş sus pus olmuş...

Daha sabah mutlu mutlu kıvrılıyordum başlıkların arasında... Duydum... Sanki kardeşim ölmüş gibi -bencillikten değil- acı bana ancak bu kadar yaklaşabilir diye- sanki kardeşim ölmüş gibi ağrıdı içim. Canlar...

Bir daha oku!

Onbeş can...

Acılı anaları babaları anladığımız yalanını hiç utanmadan yüzümüz kızarmadan kusmaya, gördüğümüz gözyaşlarını da susup yutmaya devam edelim.

Buna mani olabilecekken buna mani olurlarsa anlamları ortadan kalkacak çok yıldızlı ağabeylerin sahte taziyeleri yaşanan ve yaşanacak tüm acılar için yeterli diyettir.

Başka da bir şey beklemeyelim...

No comments:

Post a Comment