Sunday, September 29, 2019

BAKKAL



Osman Bakkal, “Eee efendim. Maalesef herkesin gözü dönmüş. Herkes herkesin lokması olmuş bu denizde. Veyl onlara!”

Konuşmak yerine akıldan geçenlerin  bol olduğu bu mahallede tabi ki de Hikmet Öğretmenin aklından böyle bir şey geçmiyor. Osman Bakkal’ı tanımlayacak başka bir şey bulamamıştı Hikmet Öğretmen, “Çocukluğunda hiç deniz görmemiş insanlara laf anlatmaya çalışıyoruz.” 

Cihan kafasını bakkalın kapısına çevirdi. Henüz tam olarak gelmemiş bir şeyin geldiğini gördü. Kemerinin üstüne toplanmış Kat kat göbeğiyle uzunca bir zamandır bakımı yapılmadığı için gövdesi midyelerle kaplanmış bir tekneymişçesine sallanarak geliyordu. Bakkalın merdivenlerini yavaş yavaş tırmandı. Birkaç basmaktan çok daha azı vardı aralarında. Çıpası dibe takıldığı için hareket etmekte zorlanan bu şeyi dikkatle izledi. Bu kadar yavaş hareket eden bir şeyin hala canlı olmasına şaşırmıştı. Gözlerinde beyaz boya kalmamış kadın paslanmış kollarını vücudunun iki yanına sarkıttı. Kaynak yerlerinden sadece kendisinin duyabileceği ağrılı bir ses çıktı.  insanın saçının yastıkta çıkardığı sesin aynısından. Çayın sıcağını alan bir rüzgar geçti aralarından. Belindeki midyelerin aksine adet olmayı yüzyıllar önce bırakmış vücudu ona doğru eğildi. Ayaklarını karada tutan buluttan örgüde bir kaç ilmek eksildi. 

Kadın kendisi dışında herkesin acı çekmesini sağlayan sesiyle, “Emekleriniz sadra şifa olsun dualarınızı bekliyoruz.” diye tısladı. Sigara kanser olsa sesi böyle çıkardı. Ama dumandan ziyade etrafta yanık kokusu vardı. Osman’ın iğrenç zihni 6 hafta boyunca yiyeceği kıymayı paltosundan çıkardığı poşetin içine tıkıştırmakta uğraşan 70 yaşındaki kadının elindeki yağlı kağıt gibi. Şekilsiz, donuk ve et kokuyor. 

No comments:

Post a Comment