Wednesday, July 29, 2009
Albert Camus - Denemeler kitabindan alintilar
Albert Camus - Denemeler kitabindan alintilar
• Sanat bence, en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri, biçimleri bulmaktır.
• Akdeniz'in tragedyası güneşe bağlı, Kuzeyinki gibi sislere değil.
• Eski Yunanlılar istenci (irade) akılla sınırlandırırken, biz onu aklın eline verdik. Bu yüzden akıl da elini kana boyadı. Yunanlılar için değerler, her türlü eylemden önce vardı ve onu sınırlandırıyordu. Yeni felsefe ise, değerleri eylemden sonraya koyuyor.
• Çağımız mut-lakın ve dünya gücünün peşine düşmüş, dünyayı sonuna dek yaşamadan değiştirmek, onu daha anlamadan düzenlemek istiyor.
• Lawrance «Trajik, yıkıma atılan zorlu bir tekme olmalıdır»
• Mısırlıların “Ölüm Kitabı”nda doğru bir Mısırlının öbür dünyada temize çıkabilmesi için şunu söyleyebilmesi gerekirmiş: Kimseyi korkutmadım.
• Hiçbir büyük yapıt tanımıyorum ki, yalnız kin üstüne kurulmuş olsun. Ama, böylesi imparatorluklar biliyoruz.
• Eskiden her birinin bir el sıkma tarzı olan binlerce insan, göçmen damgası altında gömülüp gitmiştir.
• Yarının tarihinde görülecek şeylerden biri fatihlerle sanatçılar arasında şimdiden başlamış olan savaştır. Oysa her ikisinin de istediği birdir. Politika ve sanat, dünyanın düzensizlikleri karşısında aynı başkaldırmanın iki ayrı yüzüdür. Her ikisinde de istenen şey, dünyayı birliğe götürmektir. Sanatçının davasıyla politika öncüsünün davası uzun zamandır birbirine karışmıştır. Bonaparte'ın isteği ile Goethe'ninki birdir. Ama Bonaparte liselerimize trampeti, Goethe ise Roma Ağıtları’nı. (Römisch Ele-gien) bırakmıştır.
• Çünkü sağda da solda da fatihin aradığı, karşıtların uzlaşması demek olan birlik değil, ayrılıkların ezilmesi demek olan toptancılıktır.
• Çağımız nihilisme'den çok çektiyse, aradığımız ahlaka nihilisme'i bir yana bırakmakla varılamaz. Hayır, her şey yadsımada ya da saçmada bitmiyor, biliyoruz bunu. Ama önce yadsımayı ve saçmayı ele almalı. Çünkü bizim kuşağımız önce onlara rastladı ve ilkin onlarla kozunu paylaşmak zorundadır.
• İnandırılamayan bir adamdan elbette korkulur... Bu korku ile hesaplaşmak için onun ne demek istediğini, neden kaçtığını bilmek gerekir.
• Her şeyden önce, insanların severek bağlandıkları bir aldanışa göre bütün varlıklar dünyaya ya iş görmek ya da iş gördürmek için gelmişlerdi.
• Uzlaşmış bir toplumda sanat kalmayacaktır. Güzellik yaşanacak, düşlenmeyecek-tir.
• Demokrat dediğimiz sonunda, rakibinin haklı olabileceğim kabul eden adamdır.
• Kimi özgürlüğü adaletten, kimi de adaleti özgürlükten üstün sayan ülkeler arasında Fransa, bir yüksek denge arama durumundadır. Bu uzlaştırmanın güç bir şey olduğunu gizleyemeyiz. Tarihe bakılacak olursa böyle bir uzlaşma hiç de gerçekleşmemiş: Sanki bu iki kavram birbirinden temelde ayrılıyormuş gibi. Nasıl da öyle olmasın? Herkes için özgürlük demek, para babası ya da gözü doymaz insanlar için de özgürlük demektir. Buysa adaletsizliğe bir yeni biçim vermektir. Herkes için adalet de, tek insanın toplum yararına boyun eğmesidir. Bu durumda salt özgürlükten nasıl söz edilebilir?
• Bu yöntemin anlamı her zaman pek açık olmayabilir. Gazetecilik kusursuzluk peşinde koşan bir meslek değildir. Bir tek düşünceyi iyice açıklamak için bir gazetenin yüz sayısı ancak yeter. Ama bu düşünce başka düşüncelerin açıklanmasına yol açar, şu koşulla ki onu inceleyenler, ortaya atanlar kadar yansız olsun. Biz belki de aldanıyoruz, belki de yöntemimiz olmayacak bir düş peşindedir. Ama hiçbir şey denemeden bunu söylemeye hakkımız olmadığı düşüncesindeyiz. Burada yaptığımız deneme budur ve bunu yaparken dürüstlükten başka duygusu olmayanların olabileceği kadar dürüst davranmaya çalışıyoruz.
• Belki insanların tek tek davranışları üzerinde durmak bu konuda bize yardım edebilir. Bir insanın yaşamına düzen verdiği ne zaman söylenebilir? îlkin bu, bir insanın kendi yaşamıyla anlaşmış olması, davranışını doğru bildiğine uydurmuş olması gerekir. Tutkunun düzensizliği içinde benimsediği bir düşünce uğruna ölen devrimci, gerçekte, bir düzen adamıdır. Çünkü bütün yaşamım doğru bildiği bir ilkeye göre düzenlemiştir. Ama bir adam düşünün ki, ömrü boyunca üç öğün yemeğini yesin, parası güvenilir yerlere yatırılmış olsun ve sokakta kargaşalık oldu mu da, hemen evinde soluğu alsın. İşleri böylesine tıkırında olana bir düzen adamı dedirtemezler bize. Böyle bir adam sadece korkak ve pinti bir adamdır. Eğer Fransız düzeni kuru ve duygusuz bir önlem düzeni olacaksa, buna düzensizliklerin en kötüsü diyebiliriz. Çünkü böyle bir düzen kayıtsızlığı ile bütün haksızlıklara yol açabilir.
Albert Camus - Denemeler kitabindan alinti.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment