En çok öldürmeyi seviyoruz;
gırtlaklar gibi lal bir orospuyu;
limonda maydanozu
bir de ucunda efkar yanan sigarayı;
kül tablasında.
En çok izlemeyi seviyoruz;
elimizde sigara,
inşaat hafriyatı;
depremden mi sigaradan mı?;
nasıl öleceğini bilememek korkusuyla,
belki de biz otobüsün himayesinde giderken
bizimkisiyle aynı fikirler için sokakta kavga eden
adamları,
kadınları.
Bir de azıcık sesini açarak porno;
evde kimse olmadığına kanaat getirirsek.
En çok yemeyi seviyoruz;
kolay – basit – zor – alnıter – gözüyaşlı; hamurun içine et:
Mantı,
annemin eli değmiş,
sokağın başında kapış kapış satılan böreklerden farkı.
Bir de:
dünya yuvarlak,
su saydam,
Allah büyük
ve
seni seviyorum;
üç öğün aynı yalanı.
Belki bir de ucuz, kalbimiz kadar, ve kırıksa düşlerimiz gibi;
şehriyesiz pilavı
En çok oynamayı seviyoruz;
herkesin avucunda namlu, çap ve silah
avucunda herkesin,
deli dolu,
cayır cayır,
fitil fitil alkol.
alkol kana susamış,
su rakıya
rakı, herkesin suyunda
gelinin mutluluğa
damadın siyaha soyunduğu
yoğun kına(ma)lı bir düğünde
bir de yüzümüze,
gözümüze,
sesimize,
saçımızın rengine,
yani etimize
ya da
bir şeyimize işte
bir boşluğuna denk gelip
vurulmuş düşen;
temiz,
narin,
ürkek,
saf… kız… kadın…
orasına senden başka değmemiş;
duygularıyla; tazenin.
En çok söylemeyi seviyoruz;
peynir; sigara ve rakı
çatal; peynir, sigara ve rakı kokarken
ve
çalarken bizimkisiyle aynı acıdan bahseden
(arab-ı esk)i
arabı gülmez bir şarkı
bu vesile ile biz
kahrolurken
ve sarhoşken
kendisi ve kahrolmasını istediğimiz diğer her şeyiyle;
ayık
kadının adını
ve
bu, mutlu hatıralara engel adı hatırlatan,
yani şarkının bildiğimiz tek sesi,
zardan ince bir deri
nakarat yeri
(01/10/2005)
biryerler
No comments:
Post a Comment